Özkaya Tıp Merkezi
Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
MENÜ

Oyun Terapisi

Oyun terapisi, çocukların duygusal, sosyal ve bilişsel gelişimlerini destekleyen etkili bir yöntemdir. Bu terapi türü, çocukların içsel dünyalarını oyun aracılığıyla ifade etmelerine olanak tanır ve onların yaşadıkları zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olur. Oyun terapisine hemen hemen her yaş grubundaki çocuklar başvurabilir, özellikle de duygusal veya davranışsal sorunlar yaşayanlar. Ancak, günlük oyun ile oyun terapisi arasında önemli farklar bulunmaktadır. 

Oyun Terapisi Nedir?

Oyun terapisi, çocukların duygusal, sosyal, bilişsel ve davranışsal zorluklarını anlamak ve çözmek için kullanılan bir yöntemdir. Bu terapide, çocuklar kendilerini ifade etmek için oyun aracılığıyla iletişim kurarlar. Oyun, çocukların doğal bir davranış şekli olduğu için, terapistler bu yöntemi kullanarak çocukların içsel dünyalarını keşfetmelerine yardımcı olurlar.

Oyun terapisi, genellikle çocukların oyun yoluyla duygusal sorunlarını, travmalarını veya davranışsal problemlerini ifade etmelerini sağlamak amacıyla uygulanır. Terapi seanslarında çocuklar, oyuncaklar, sanat malzemeleri ve çeşitli oyun araçları kullanarak kendilerini ifade ederler. Bu süreç, çocukların hissettiklerini daha iyi anlamalarına ve sağlıklı başa çıkma mekanizmaları geliştirmelerine yardımcı olur.

Oyun terapisi, çocukların dil ve iletişim becerilerinin gelişmesine de katkıda bulunur. Terapistler, çocukların oyun sırasında yaptıkları etkileşimleri gözlemleyerek, onların duygu dünyalarını ve problem çözme yeteneklerini de değerlendirebilir. Bu bağlamda oyun, aynı zamanda terapistin çocukla kurduğu güvenli bağın güçlenmesine de olanak tanır.

Böylece, oyun terapisi sadece bir oyun oynamaktan ibaret olmayıp, aynı zamanda derin bir psikoterapi süreci olarak değerlendirilebilir. Çocuklar, oyun oynarken kendi sorunlarını daha görünür hale getirir ve böylece iyileşme sürecinde önemli adımlar atabilirler.

Oyun Terapisi Günlük Oyundan Farklı Mıdır?

Çocuklar, oyun aracılığıyla kendilerini daha iyi ifade edebilir ve içsel dünyalarını keşfedebilirler. Ancak, birçok ebeveyn veya eğitimci, oyun terapisi ile günlük oyun arasında ne gibi farklar olduğunu merak etmektedir.

İlk olarak, günlük oyun genellikle çocuğun doğal eğilimleri doğrultusunda gelişirken, oyun terapisi belirli bir amaca yönelik olarak yapılandırılmıştır. Oyun terapisi sırasında terapistler, çocukların deneyimlediği zorlukları anlamak ve bu zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olmak için oyun aktivitelerini kullanır. Bu süreç, çocukların duygusal ve psikolojik gelişimlerini desteklemeyi hedefler.

İkinci olarak, günlük oyun, çocukların sosyal becerilerini geliştirmelerine yardımcı olurken, oyun terapisi, belirli terapötik hedeflere odaklanır. Örneğin, bir çocuk korkularını veya kaygılarını oyun yoluyla ifade edebilir. Oyun terapisi sırasında terapist, çocuğun davranışlarını ve oyun içindeki etkileşimlerini gözlemleyerek, gerekirse müdahalelerde bulunabilir.

Üçüncü bir fark ise, oyun terapisinde kullanılan materyallerin dikkatlice seçilmesidir. Bu materyaller, çocukların kendilerini ifade etme biçimlerine yardımcı olacak şekilde tasarlanmıştır. Ayrıca, oyun terapisi süreçlerinde terapistler, çocuğun oyununu aktif bir şekilde yönlendirerek, ona rehberlik ederken, günlük oyun genellikle daha serbest ve yapılandırılmamış bir ortamda gerçekleşir.

Sonuç olarak, oyun terapisi, günlük oyundan farklı olarak profesyonel bir müdahale ve belirli bir amaç doğrultusunda uygulanan bir terapötik yöntemdir.

Oyun Terapisinde Farklı Yaklaşımlar Var Mı?

Oyun terapisi, çocukların duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri için etkili bir yöntemdir. Ancak, farklı terapi modellerine ve yaklaşımlarına sahip olması, bu sürecin zenginliğini artırır.

  • Gelişimsel Yaklaşım: Bu yaklaşım, çocukların gelişimsel aşamalarını dikkate alarak terapinin şekillendirilmesini sağlar. Terapi oyunları, çocuğun yaşına uygun olarak seçilir ve geliştirilir.
  • Psikoanalitik Yaklaşım: Bu yaklaşım, çocuğun bilinçaltını keşfetmeye yardımcı olan oyunlar içerir. Çocuklar, oyuncaklar ve karakterlerle etkileşimde bulunarak içsel çatışmalarını ifade etme fırsatı bulur.
  • Davranışsal Yaklaşım: Bu terapide, çocuğun davranışları üzerinde yoğunlaşılır. Davranış değişiklikleri oyun yoluyla teşvik edilir ve ödüllendirilir.
  • İlişkisel Yaklaşım: Çocuk ve terapist arasında güven dolu bir bağ oluşturmayı hedefler. Bu bağ, çocuğun kendini ifade etme şekli üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
  • Hedef Odaklı Yaklaşım: Bu yaklaşım, belirli hedefler doğrultusunda ilerlemeyi içerir. Bu hedefler, çocuğun ihtiyaçlarına göre belirlenir ve oyun terapisi sürecinde bu hedeflere ulaşılması sağlanır.

Oyun terapisi uygulamaları, genellikle birden fazla yaklaşımın birleşimi ile gerçekleştirilir. Bu durum, terapistin çocuğun ihtiyaçlarına en uygun yöntemi seçmesine ve uygulamasına olanak tanır. Farklı yaklaşımlar, çocukların duygusal yetersizliklerini, davranış sorunlarını ve sosyal beceri eksikliklerini gidermelerine yardımcı olur.

Sonuç olarak, oyun terapisinde farklı yaklaşımlar bulunmaktadır ve her biri, çocuğun gelişimsel ihtiyaçlarına göre özelleştirilebilir. Bu çeşitlilik, terapinin etkinliğini artırır ve çocukların daha iyi bir şekilde desteklenmesini sağlar.

İmaj Kaygısı Sigara Bağımlısı Yapabilir!

Bırakınca kilo alıyorum, hamile kalınca içmeyeceğim, çevremde herkes kullanıyor, bu benim tek zevkim… Sigara bağımlıları zararlarını bildikleri halde pek çok bahane ile bu alışkanlıklarını sürdürmeye devam ediyor. Kullanım yaşının gelişmiş ülkelere göre Türkiye’de çok daha düşük olması ise önemli bir tehlikeye işaret ediyor. Daha çocuk yaştaki bireyler ve gençler genellikle imaj kaygısı, büyüdüğünü ispat etmeye çalışma gibi nedenlerle sigara kullanabiliyor. Ancak sigaranın zararlı etkilerinin daha geniş kitlelere duyurulması, bağımlılık halinde de konu ile ilgili psikolojik destek alınması da önem taşıyor. 

En Hızlı Yayılan Ve En Uzun Süren Salgın


Dünya Sağlık Örgütü’nün “dünyanın en hızlı yayılan ve en uzun süren salgını” olarak ifade ettiği sigara, ülkemizde de önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Son yıllarda sigara içme alışkanlığı, gelişmiş ülkelerde azalmakta iken, gelişmekte olan ülkelerde tüketimi her geçen yıl artış göstermektedir. Sigara bağımlılığı, içme örüntüsünün tutarlılık göstermesi, giderek sigara miktarının artırılması, bırakınca yoksunluk belirtilerinin yaşanması ve başarısız sigara bırakma girişimleri şeklinde tanımlanmaktadır.


Başlama Yaşı 10-11 Yaş Sınırına İndi


Sigara, içerisinde bulunan bağımlılık yapıcı madde olan nikotin nedeniyle aynı zamanda nikotin bağımlılığı olarak da adlandırılmaktadır. Sigara içmenin nikotin ile ilişkili bedensel etkilerinin yanı sıra ruhsal ve davranışsal yönleri de zamanla gelişmektedir. Bedensel, ruhsal ve davranışsal faktörler birbiriyle etkileşim halindedir ve bu faktörlerin yeterince incelenmediği durumlarda kişi kolaylıkla tekrar sigaraya başlayabilmektedir. Toplumsal, ekonomik ve sosyokültürel etmenler nedeniyle nikotin bağımlılığı sık gelişebilmekte ve Türkiye’de sigara başlama yaşının 10-11 sınırına indiği tahmin edilmektedir.
Çocukların ve ergenlerin sigaraya başlama nedenleri şunlardır;


• Düşük benlik saygısı, okul problemleri
• Akran etkisi
• Anne-babanın ya da aile büyüklerinin sigara içmesi
• Özendirici olması
• Bir gruba dahil olma kaygısı
• Bir büyüme sembolü olarak görülmesi
• İmaj kaygısı
• Kendini değersiz algılama


Bu nedenlerin yanında içmeyi cesaretlendirici ortam, çevreye özenme ve uyum gibi faktörler bu yaş grubunda sigara içme nedenleri arasında bulunmaktadır. Erken yaşta başlanan sigara içimi, erişkinlikte sigara içimi için en önemli risk etkenidir ve sigara içilen çevreden uzak duruldukça sigara içim ve bağımlılık oranının daha düşük olduğu belirtilmektedir.


Ulaşım Kolaylığı En Büyük Sorun


Sigara ulaşım kolaylığı, fiyatı ve diğer bağımlılık biçimleriyle karşılaştırıldığında ekonomik, hukuksal ya da ruhsal düzlemde daha az soruna yol açmaktadır. Bu durumda, sigaranın yarattığı olumsuz sonuçlara duyarsızlık yaratmakta ve sigarayı bırakma çabalarını azaltmaktadır. Ulaşım kolaylığı dışında, “kilo alırım, herhangi sebepten dolayı da ölebilirim, artık çok geç ya da gelecekte bırakırım” gibi düşünce kalıpları da sigarayı bırakmayı engelleyen nedenler arasında bulunmaktadır.


Sigarayı Kendi Başına Bırakanların %98’i Tekrar Başlıyor


Sigara bırakma başarı oranı, birçok madde bağımlılığı tedavisinde de olduğu gibi kişinin kendi isteği ve iradesi ile ilişkili olmaktadır. Davranışsal, fizyolojik ve ruhsal yoksunluk belirtilerinin kişiyi zorladığı bu süreçte, bilgilendirici ve destekleyici yardım almak bırakma eyleminin devamının sağlanması açısından çok önemlidir. Yapılan araştırmalara göre her yıl sigara içenlerin % 70 ’i bırakmayı düşünmekte ve 1/3 ü de bırakmayı denemektedir. Ancak bu süreci herhangi profesyonel bir yardım talep etmeden kendi başına deneyenlerin %98’i sonraki bir yıl içerisinde yeniden sigaraya başlamaktadır.


Sigara Bir Kendine Zarar Verme Davranışıdır


Sigarayı bırakma döneminde ortaya çıkan öfke, huzursuzluk, madde arama davranışı, gerginlik, yoğunlaşma güçlüğü gibi yoksunluk belirtileri kişinin içme süresi ve miktarı ile de doğrudan ilişkilidir. Çoğu bağımlı, diğer bağımlılık örüntülerinde olduğu gibi sigarayı bir rahatlama, stresle baş etme, öfke kontrol aracı gibi görmekte ve bu davranışı pekiştirmektedir. Psikolojik destek ile eşleşen bu davranış şekli ile ilgili farkındalık ve zor durumlarla baş etme becerileri psikoterapi yöntemleri ile kişiye kazandırılabilmektedir. Ayrıca bir çeşit kendine zarar verme davranışı olan sigara ve tütün kullanımının altında yatan nedenler incelenmeli ve destekleyici psikoterapi görüşmeleri kişinin ihtiyaçları doğrultusunda planlanmadır.

Bağımlı Kişilik Bozukluğu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi

Bağımlı kişilik bozukluğu, insanların duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmaya devam etmesi korkusuyla başkalarına bağımlılığın söz konusu olduğu bir kişilik bozukluğudur. Bağımlı kişilik bozukluğunda kişi kendini muhtaç hisseder ve başka insanların ilgi ve bakımına ihtiyaç duyar.

Bağımlı Kişilik Bozukluğu Nedir?

Bağımlı kişilik bozukluğu, kişinin kendisini çaresiz ve yalnız hissetmesinin sonucu olarak başka insanların bakımına, desteğine ve ilgisine muhtaç olduğu zihinsel bir bozukluktur. Bağımlı kişilik bozukluğunda kişi kendisini çaresiz hissetmesinin yanında diğer insanların daha güçlü ve becerikli olduğu inancını taşır.

Yaygın bir psikolojik bağımlılıkla karakterize edilen bağımlı kişilik bozukluğunda bireyler kendilerine bakamayacak duruma gelir. Bakım ihtiyacının yanı sıra basit kararlar vermekte bile zorluk çekerler. Bakım ihtiyacını ve karar verme yetisini diğer insanların gerçekleştirmesini isterler. Bu süreçte sadece ilgi görme ihtiyacı bir kenara, diğer insanları rahatsız edecek kadar yapışkan bir tavır bile sergileyebilirler.

Bağımlı kişilik bozukluğu olan kişilerde görülen yaygın belirtiler arasında terk edilme ve yalnız kalma korkusu, çaresizlik, duygusal açlık, basit kararları vermekte zorluk çekme ve sorumluluktan kaçınma yer alır.

Bağımlı kişilik bozukluğuna sahip olan kişiler genellikle böyle bir sorunla mücadele ettiklerinin farkına varamayabilir. Bu gibi durumlarda profesyonel destek alınması şarttır ve bu bozukluk psikoterapi yöntemiyle tedavi edilmeye çalışılır.

Bağımlı Kişilik Bozukluğu Neden Olur?

Bireyin nasıl yetiştiği, bağımlı kişilik bozukluğunun oluşmasını önemli ölçüde etkiler. Çocuklukta istismara maruz kalınması, çocukluk travmaları, ailede psikolojik bozukluk geçmişi olan kişilerin genetik etkisi ve yetiştiği ortamdaki kültürel etkiler veya gelenekler bağımlı kişilik bozukluğuna yol açabilir.

Bağımlı kişilik bozukluğuna yol açabilecek faktörler şu şekilde açıklanabilir:

İstismara maruz kalınması: Özellikle çocukluk döneminde istismara maruz kalmış kişilerde yaşamın ileri evrelerinde bağımlı kişilik bozukluğu geliştirme riskleri daha yüksektir. Bu durum aynı zamanda başka psikolojik bozuklukları da tetikleyebilir.

Çocukluk travmaları: Çocukken sevilen birinin vefatı, meydana gelen kazalar, şiddet ve geçirilen bir hastalık çocukluk travmalarına örnek olarak verilebilir. Bu kişiler duygusal olarak bir zayıflık hissedebilir ve bağımlı kişilik bozukluğuna yatkın olabilirler.

Aşırı korumacı veya otoriter ebeveynler: Anne veya baba çocuklarına karşı aşırı korumacı veya otoriter davranışlar sergileyebilir. Bu davranışlar genellikle çocuğun iyiliğini düşünerek yapıldığı ifade edilse de bu durum çocuğa zarar verebilir ve psikolojik olarak etkilenmesine sebep olabilir.

Genetik: Kişinin ailesinde bağımlı kişilik bozukluğu dahil olmak birtakım psikolojik bozukluklara sahip olan bireylerin varlığı da bu durumu tetikleyebilecek faktörler arasında yer alır.

Kültürel etkiler veya gelenekler: Bireyin yetiştiği kültür, çevresindeki gelenek-görenekler ve bazen dini inançlar da psikolojik olarak kişiye zarar verebilir.

Bağımlı Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Bağımlı kişilik bozukluğunda kişi yalnız kalma korkusu, çaresizlik, günlük ihtiyaçlarını giderememe ve basit kararları vermekte bile zorluk çekme gibi belirtiler yaşar. Bu bireyler sosyal ilişkilerde zayıftır ve diğer insanlara muhtaç olmakla birlikte aşırı yapışkan davranışlar sergiler.

Bağımlı kişilik bozukluğu olan kişilerde görülebilecek belirtiler şu şekildedir:

  • Terk edilme ve yalnız kalma korkusu
  • Çaresizlik, tükenmişlik
  • Günlük ihtiyaçları giderememek
  • Basit kararları vermekte zorluk çekme
  • Sürekli başkalarından tavsiye almak
  • Pasif davranışlar
  • Sosyal ilişkilerde zayıflık
  • Eleştiriye karşı aşırı duyarlılık
  • Saflık hali

Bağımlı Kişilik Bozukluğu Nasıl Teşhis Edilir?

Bağımlı kişilik bozukluğunun tanısı için kişinin yaşadığı semptomlar, geçmişte yaşadıkları ve şu an nasıl bir ruh hali içinde bulunduğu önemlidir. Psikolog veya psikiyatrist, bu sorgulamaların ardından kişinin yakın çevresinden de bilgiler toplayarak kesin tanıyı koymaya çalışır.

Bağımlı Kişilik Bozukluğu Tedavisi Nasıl Yapılır?

Bağımlı kişilik bozukluğuna sahip olan kişiler bu bozukluğun farkına varmakta ve kabullenmekte zorluk yaşadıkları için bu süreçte tedavi kolay bir şekilde gerçekleşmeyebilir. Tedavi ise genellikle psikoterapi ve ilaçları içerir.

Psikoterapide amaç, kişinin düşünceleri ve davranışlarıyla ilişkili kaygı ve korkularını ortaya çıkarmasına yardımcı olmaktır. Ayrıca psikoterapide kişinin çevresiyle daha olumlu ilişkiler kurması da sağlanır.

İlaç tedavisinde ise genellikle depresyon ve anksiyete ilaçlarından faydalanılır. Bağımlı kişilik bozukluğunu tedavi edecek spesifik bir ilaç olmadığı için depresyon ilaçları bu süreçte kişilik bozukluğunun etkilerini azaltma noktasında faydalı olabilir.

Sınav Kaygısı

Sınav kaygısı öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili biçimde kullanılmasını engelleyen ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygıdır. Kişinin bilgi ve becerilerinin belli ölçütlerle incelenip değerlendirildiği durumlarda yaşadığı işlev bozucu incelenme kaygısıdır.

Bu incelenme kişinin benliğine bir tehdit olarak algılanır ve dikkatin, sınav ve kendine ilişkin düşünceler arasında bölünmesine neden olarak performansta düşüşe sebep olur.

Sınav Kaygısı Neden Olur?

  • Sınavın sürecinden çok sınavın sonucuna odaklanma
  • Sınavın sonucunu felaketleştirme
  • Bilgisine güvensizlik
  • Olumsuz değerlendirilme korkusu:

Bilgisinin değil, kişiliğinin değerlendirildiği düşüncesi

Sınav Kaygısı İle Nasıl Baş Edilir?

  • Kaygıyı çalışmak için motivasyon olarak kullanarak
  • Gevşeme teknikleri ile kaygının fizyolojik belirtilerini azaltarak
  • Sınav ve sonucuyla ilgili gerçekçi olmayan düşünceler yerine gerçekçi, yararlı düşüncelere odaklanarak
  • Sınavda başarılı olup olmamayı düşünmek yerine elinde olanı yapmaya çalışarak

E-Hizmetler

7/24 Kolay & Hızlı Randevu

Özkaya Tıp Merkezi Özkaya Tıp Merkezi
0(312) 417 8585