Özkaya Tıp Merkezi
Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
MENÜ

Dermapen Nedir? Etkileri Nelerdir?

Uzun yıllardır hem kadınlar hem de erkekler sivilce ve leke problemiyle sıklıkla karşılaşırlar. İnsanlar da bu sorundan anında kurtulmak için sıkma yöntemini tercih ederler. Ancak bu durum oldukça sağlıksız ve zararlıdır. Ancak dermapen zararlı yöntemleri ortadan kaldırır.

Her yaş aralığı için uygun olan dermapen, cildin daima genç ve dinç görünmesini sağlar. Özellikle kadınların kullandığı bu cilt bakım yöntemi, bakımlı görünmek isteyen kişiler için en etkili adres halindedir.

Cildin alt bölümünde yeni üretimler ile birlikte dolgunlaşma ve sıkılaşma sağlanır. Böylelikle cilt yüzeyi de gençleşip tazelenir. Hücre üretiminin yavaşladığı zamanlarda etkisini gösteren dermapen, deri incelmelerini ve yaşlılık lekelerini ortadan kaldırır.

Öte yandan bu yöntem; kişilerin cilt kusurlarını onarma, kırışıklıkları azaltma ve cildin yaşlanmasını önleyici etkileriyle de göz doldurur. Aynı zamanda cildin pürüzsüz görünümüne kavuşmasının yanı sıra sağlıklı ve bakımlı duruşunu da sergilemesine imkan tanır.

Birçok kadın tarafından sıklıkla tercih edilen bu yöntem, başarılı sonuçları ile birlikte parlak bir cilt güzelliğini de sunar. Uzman doktorlar tarafından uygulanan bu cilt bakım yöntemi, son yıllarda fazlasıyla ilgi görür.

Dermapen Nasıl Etki Eder?

Pürüzsüz bir cilt elde etmek amacıyla kullanılan ve oldukça etkili sonuçlar verem dermapen, mikro iğneleme yöntemi olarak bilinir.

Dermapenin uç kısmında yer alan iğneler, cildin üzerinden girip çıkarak belirli delikler oluşturur. Bu açılan delikler kapanmadan önce verilen mezoterapi, ajanların deri üzerinden emilmesini sağlar.

Ayrıca bu yöntem sonucunda oluşan çeşitli küçük hasarlar, bütün deri hasarlarında bulunduğu gibi büyüme faktörlerinin uyarılması ile beraber o bölgede kolejen ve elastin oluşumunda etkili olur.

Dünya çapında da önemli bir konumda yer alan dermapen, hastalar için de konforlu ve güvenli bir yöntemdir. Başarılı ve göz dolduran sonuçlarıyla da her geçen gün tercih edilme oranı artar.

Dermapen Tedavisi Nasıl Yapılır?

Dermapen tedavisi uygulanırken öncelikle ciltte bulunan makyaj kalıntıları ve kirler temizlenir. Ardından da cilt etkili bir şekilde dezenfekte edilir.

Daha sonra bu tedavi yönteminin yapılacak olduğu bölgeye af hyaluronik asit ve mezoterapi solüsyonları uygulanır. Dermapen gerçekleştirilirken, ilk olarak ciltteki kusurlu ve sorunlu olan yüzeye çeşitli mikro kanallar açılır. Bu durumun nedeni ise kanallar sayesinde otomatik ve titreşimli iğneme tekniği kullanıldığında, duyulacak olan ağrı oranını azaltmaktır.

Aynı zamanda uygulanan ürünlerin emilim hızını arttırmaya yarayan bu mikro kanallar, tedavinin daha etkili bir sonuç vermesi üzerinde de büyük rol oynar.

Dermapen, ortalama 20 dakika sürdükten sonra daha genç, dinç ve yepyeni görünümlü bir cilde ulaşmanızı sağlar. Yüzdeki her bölgeye uygulanabilen bu tedavi yöntemi, günümüzde de oldukça popüler bir konumda bulunur.

Tamamıyla uzman ve tecrübeli hekimlerin yer aldığı Özkaya Tıp Merkezi’nde bu uygulamayı hem güvenli hem de konforlu bir şekilde gerçekleştirebilirsiniz. Cilt problemlerinizden kısa süre içerisinde kurtularak dilediğiniz görünüme kavuşabilirsiniz.

Kaç Seans Sürer?

Ciltteki hasara ve hastanın durumuna bağlı olarak dermapen farklı sürelerde gerçekleşebilir. Genellikle kırışıklıklara, lekelere ve hastanın yaş aralığına bakılarak yapılan bir işlem olan bu tedavi yöntemi, etkili sonuçları ile sıklıkla tercih edilir.

Ortalama bir dermapen süreci, 3 ila 6 seans aralığında tamamlanır. Seanslar arasında en az 1 ay olacak kadar zaman bırakılır. Çoğunlukla 2 ila 4 seans aralığında kırışıklıklar için hedeflenen sonuç elde edilir. Oldukça başarılı olan bu yöntem, cildin tüm kirlerden arınmasına ve parlak bir görünüme ulaşmasına olanak sağlar.

Kas Yırtılması Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Kas yırtılması kasların zorlanması, ani ve ağır hareketler yapılması sonucunda meydana gelen yırtılmalar olarak isimlendirilir.

Aslında yaralanmaların meydana gelmesinde iki ama etken vardır. Birincisi; kasların ve liflerin ciddi derecede zorlanmasıdır.

İkinci sebep ise; kasların bir anda ani şekillerde kasılmasıyla ortaya çıkar. Yaralanmalar oluşurken kan damarlarının da hasar görme ihtimali vardır.

Kas Yırtılması Neden Olur?

Halk arasında lif kopması ya da kas çekilmesi olarak bilinen bu durumların ortaya çıkmasında çok sayıda faktör söz konusu olur.

Genel olarak bakıldığında aktif bir şekilde spor yapan kişilerde bu vakaların daha sık meydana geldiği görülür.

Ağır kaldırma, fazla yorgun olma gibi durumların yanı sıra kaza ve olası tramva gibi zamanlarda da bu vakalarda rastlama olasılığı vardır.

Özellikle sporcularda ya da evde kendi halinde egzersiz yapan kişilerde her gün yapılan rutin hareketlerin yanı sıra ekstra farklı denemeler yapıldığı zamanda kas yırtılması ortaya çıkabilir.

Yırtılmalar ise genellikle voleybol, futbol, halter, yüzme ya da tenis gibi yoğun efor sarf edilmesi gereken spor faaliyetlerinde meydana gelir.

Kas yırtılmaları hayati bir önem taşımaz. Bundan dolayı da pek çok kişi tarafından hafif bir olaymış gibi algılanır ve çoğu zaman ihmal edilir.

Kas yırtılmalarının oluşmasındaki sebeplerden biri de kişilerin spor aktivitelerine yeteri kadar ısınmadan başlanmasıdır.

Uzmanlar tarafından verilen bilgilere göre kaslar soğuk şekilde oldukları zaman yırtılma ya da yaralanma gibi durumlara daha müsait olurlar.

Bu nedenle spor aktivitesi yapmadan önce ısınma hareketleriyle başlayıp, yeteri kadar ısındıktan sonra asıl spor hareketlerinize geçiş yapabilirsiniz.

Kas Yırtılmalarının Derecelerine Göre Sınıflandırılması

Kas yırtılması için bazı dereceler belirlenmiştir. Bu derecelere göre doktorlar daha rahat teşhis edebilmektedir. Aynı zamanda tedavide tercih edilecek yöntemi de derecelere göre daha rahat belirleyebilirler.

Kas yırtılmaları genel anlamda iki farklı gruba ayrılır. Bu grupların birincisi aşırı gerdirme olarak tanımlanır. İkincisi ise kasların oldukça şiddetli bir şekilde gerilmesi olarak tabir edilir.

Derecelerine göre kas ve lif yaralanmaları şu şekilde sıralanabilir;

  • Birinci Derece: Hafif şiddetli olarak seyreden ve birkaç kas ya da lifin zede görmesiyle meydana gelir. Birinci derecede yaralanmalar olduğu zaman kas ve lifler görevini yerine getirebilirler. Bölgedeki ağrı derecesi de oldukça hafiftir.
  • İkinci Derece: Birinci dereceye oranla daha çok kasın ve lifin zarar görmesiyle ortaya çıkar. Ağrı ve sızı oranı da birinci dereceye göre daha fazladır. Bununla beraber bölgede morarma ya da şişlikler de gözlenir.
  • Üçüncü Derece: Kasların ve liflerin komple kopmasıyla oluşur. Kaslar ve lifler yoğun bir şekilde gerilince kopma meydana gelir. Kopma sırasında vücuttan patlama tarzı bir ses duyma ihtimali de vardır. Üçüncü derece yaralanmalarda kas ve lifler işlevlerini yerine getiremez. Ayrıca şiddetli ağrının yanı sıra hem şişlik hem de tende renk değişikliği gibi durumlarda görülür.

Kas Yırtılmasının Belirtileri Nelerdir?

  • Yaralanmanın derecesine göre farklı şiddetlerde ağrı
  • Hareket etmekte ve güç uygulamakta kısıtlılık
  • Yaralanmanın meydana geldiği bölgede şişlik, morarma ve ten renginde değişiklik
  • Çok sık görülmemekle beraber bazı durumlarda yoğun bir şekilde kanama
  • Kasların ve liflerin birbirleri arasında farklı renklere geçmesi
  • Yaralanmanın olduğu bölgelerde kramp
  • Kas ve lif bütünlüklerinde bozukluklar
  • Yaralanma görülen bölgeye hafif dokunulduğu zaman boşluk varmış gibi bir his oluşma

    Kas Yırtılması Tanısı Nasıl Konur?

Kas yırtılması yaşadığına dair herhangi bir şüphesi olan kişilerin kesin tanı için mutlaka uzman doktora görünmeleri gerekir. Özkaya Tıp Merkezi tüm alanlarda uzman hekimlerin bulunduğu geniş kadrosuyla hastalara hizmet verir.

Tanı sürecinde öncelikle doktor muayenesi gerekir. Muayene ilk olarak hastanın öyküsü dinlenir. Ardından hasarın oluştuğunu düşünüldüğü yer elle muayene edilir. Muayene yöntemleri hekimlerin tarzına göre değişiklik gösterebilir.
Muayenenin ardından birtakım tetkikler yapılarak yaralanma tanısı kesin olarak konur. İstenilen tetkikler ultrason, Mr, röntgen ya da farklı film çeşitleri olabilir.
İstenecek tetkikler doktorlar karar verir. Çıkan sonuçlar neticesinde yaralanmanın derecesi tespit edilir. Ardından tedavi süreyle ilgili detaylar başlar.

Kas Yırtılması Nasıl Tedavi Edilir?

Kas yırtılması, derecesi fark etmeksizin mutlaka fizik tedavi uzmanı tarafından incelenmelidir. Özellikle şişlik, morarma ve kanama gibi ciddiyet gerektiren durumların söz konusu olmasında bir an önce muayene olmakta fayda vardır.

Elle yapılan muayeneler bazı tetkiklerle desteklenir. Ardından hastanın bir an önce dinlenme moduna geçiş yapması gerekir. Kanama varsa kanamanın önüne geçmek adına bazı tedbirler alınır.

Buz kompres ve fizyoterapi gibi yöntemler ilaç tedavisiyle de desteklenir. Kullanılacak ilaçlar arasında hap ve şurubu yanı sıra bölgeye masaj halinde uygulanmak üzere krem seçenekleri de vardır. Gün içerisinde de zaman zaman bölgeye masaj yapmak daha kısa süre içerisinde iyileşmesini sağlar.

Demir Eksikliği (Kansızlık) Nedir?

Dünya çapında en sık rastlanan anemi türü olan demir eksikliği, halk arasında kansızlık adı ile bilinir. Vücudun ihtiyaç duyduğu demir oranının bazı sebeplere bağlı olarak karşılanamaması durumu olan bu hastalık, çeşitli olumsuzluklara neden olur.

Demirin vücut üzerinde oldukça önemli görevleri vardır. Kandaki demir oranının normalin altında olduğu zamanlarda alyuvarların üretim düzeyi de azalır ve bunun sonucunda doku, organ ve hücrelere taşınması gereken oksijen seviyesinde belirli azalmalar ortaya çıkar.

Bu durumda vücudun normal işlevlerini yerine getirmesinde sıkıntılı bir sürecin oluşmasına yol açar.

Demir eksikliğinin artması durumunda kansızlık adı verilen hastalık meydana gelir. Vücut üzerinde ve gelişiminde büyük rol oynayan demirin azalmasının bazı etkileri de bulunur.

Demir Eksikliği (Kansızlık) Neden Olur?

Vücut tarafından düzenli olarak üretilmesi gereken demir miktarının azalmasının sonucu olarak demir eksikliği (kansızlık) oluşur. Bu sağlık sorunu, farklı sebeplerden kaynaklı olarak gözlenebilir.
Bu rahatsızlık; genel olarak vücudun demire olan ihtiyacının artması, vücuda gerekenden daha az demir alınması veya oluşabilen herhangi bir demir kaybı sonucunda görülür. Bunların da nedenlerini bir liste yapmak gerekirse;

Vücudun demire olan ihtiyacının artmasının nedenleri:
Hamilelik dönemi
Emzirme
Büyüme ve gelişme çağında bulunmak
Ergenlik dönemleri

Vücuda gerekenden daha az demir alınmasının nedenleri:

Dengesiz, sağlıksız ve yetersiz beslenme şekilleri
İçeriğinde demir barındırmayan besinlerin sık sık tüketilmesi

Oluşabilecek olan demir kaybının nedenleri:
Ağır ve şiddetli geçen adet dönemleri
Mide ülseri gibi sebepler ile aşırı düzeyde kan kaybının gerçekleşmesi
Aşırı spor ve egzersiz sonucunda oluşan yorgunluk hissiyle beraber ter ya da idrar yoluyla vücuttaki demir gibi çeşitli minerallerin atılması
Bu nedenler, demir eksikliği (kansızlık) rahatsızlığını büyük oranda etkileyen maddeler olarak sıralanabilir.

Belirtileri Nelerdir?

Çeşitli etmenlerin sonunda ortaya çıkan demir eksikliği (kansızlık) sorununu, ilk aşamalarda fark etmek zordur. Aynı zamanda bu hastalık, belirtilerini tam anlamıyla da göstermez.

Düzenli olarak yapılan tahliller ile birlikte, demir eksikliğinin daha erken zamanlarda teşhis edilmesi mümkün olabilir. Ancak bazen de belirtiler erken görülebilir. Demir eksikliği (kansızlık) oluşumunun başlıca belirtilerini bir listelemek gerekirse;

  • Ciltte solgunluk ve kuruluk
  • Kırılgan yapıda tırnak ve saçlar
  • Yoğun baş ağrıları
  • Sürekli halsizlik ve yorgunluk durumu
  • Ağız kenarlarında ve dudaklarda oluşan çatlaklar
  • Odaklanma sorun yaşama
  • Sık sık kulak çınlaması
  • Ayaklarda ve ellerde gözlenen karıncalanma, uyuşma
  • Saçlarda artan dökülmeler
  • en önemli ve ciddi sebepler olarak sıralanabilir.

Nasıl Tedavi Edilir?

Her yaşta ve herkeste görülebilen demir eksikliği (kansızlık) durumunun tedavisi için öncelikli olarak doğru tanı konulması oldukça önemlidir. Doğru tanının farkına varabilmesi amacıyla hastalığın ne düzeyde olduğu detaylı incelenmelidir.

Özellikle hamile kadınlarda ve genç kızlarda bu sorunun belirtileri sıklıkla gözlenen bu durum incelenirken, hastanın geçmişine dair bütün bilgilere ulaşılması da gerekir. Gerekli tetkikler ve testler yapıldıktan sonra, hastalığın ne sebeple ortaya çıktığı belirlenmelidir.

Demir eksikliği (kansızlık) tedavisinde; ilik nakli, kan verme gibi pek çok farklı yöntem kullanılabilir. Bu yöntemlerden hangisinin tercih edileceği konusunda da hastalığın türüne göre karar verilir.

Uygulanacak olan tedavi yönteminde dikkat edilmesi gereken en önemli detay, hastalığa neden olan etkenlerin iyileşmesini ve tedavi edilmesini sağlamaktır. Aksi takdirde kansızlık durumu tekrar edebilir.

Kadınlarda bu hastalığı tetikleyen adet dönemlerinin, kontrol altına alınması gerekir. Bu dönemleri yoğun sancılı ve ağrılı şekilde geçiren kadınların, hormonal destek alarak düzenli hale getirmeleri önerilir. Aynı zamanda kanda eksik olan mineraller ve maddeler de takviye edilmelidir.

Demir eksikliğinin oluşmasında etkili olan hücrelerin tedavi edilmeleri ve sorunların da çözülmeleri gerekli olur. Eğer bu durum yaşantınızı derinden etkileyecek boyuta ulaşırsa, kan nakli yöntemine de başvurulabilir.

Kansızlık tedavisinde bazen bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar da kullanılır. Genellikle bağışıklık sisteminin alyuvarlar yapımını durduruğu ya da parçaladığı durumlarda bu ilaçlara başvurulur.

Farklı ve çeşitli tedavi yöntemleri bulunan bu rahatsızlığın sebebi tespit edildiğinde rahat bir şekilde çözümlenebilir. Kaliteli, profesyonel ve uzman doktorların içerisinde yer aldığı Özkaya Tıp Merkezinde, bu işlemleri güvenli bir şekilde yaptırabilirsiniz.

Mamografi Nedir? Kimler Mamografi Çektirmelidir?

Dünya genelinde kadınların hayatını kaybetmelerinde en sık rastlanılan hastalıklar arasında meme kanseri ikinci sırada yer alır. Bu yüzden mamografi uygulaması çok önemlidir.

Meme kanserini erkenden teşhis etmek hayatın kurtarılmasında büyük oranda etkilidir.

Meme kanseri için net bir tanı koyma aşamasında mamografi büyük rol oynar. Son dönemlerde kullanımı hızla yayılma gösteren mamografi, özel olarak üretilen röntgen cihazlarıyla çekilir.

Önceki zamanlarda analog cihazlar kullanılarak yapılan bu işlem teknolojinin gelişmesiyle beraber cihazlarla yapılmaya başlanmıştır.

Digital mamografide meme dokusu klasik analog mamografiye göre daha az sıkıştırılmakta ve böylece hastanın hissettiği ağrı daha az olmaktadır.

Dijital ve Analog Mamografi Arasındaki Farklılıklar Nelerdir?

Yeni nesil teknolojilerle geliştirilen tekniğinin analog yönteme göre bazı farklılıkları vardır. Bu farklılıklar tıp dünyasında avantaj olarak değerlendirilir.Aralarındaki farklar kısaca şu şekilde özetlenebilir;

  • Hasta görüntüleri saklanır daha sonraki kontrolde ikisinin karşılaştırılmasına olanak sağlar.
  • Digital mamografide hastanın aldığı radyasyon dozu klasik analog mamografiye göre daha az olmaktadır.
  • Meme kanserinin en erken bulgusu olarak bilinen küçük kireçlenmeler daha iyi bir şekilde görüntülenmektedir.
  • Meme dokusu yoğun olan hastalarda görüntüler çok daha net ve kaliteli olarak elde edilir.

Nasıl Çekilir? En Uygun Dönem Ne Zaman?

Göğüslerin cihaz üzerinde yer alan iki plaka arasına sıkıştırılmasıyla yapılır. Sıkıştırma süresi çok uzun değildir. Ancak en net sonucu alabilmek ve hastaların canının fazla yanmaması adına memelerin hassasiyet oranının en az olduğu bir dönemde mamografi çekilmesi tavsiye edilir.

Adetin bittiği dönem yöntemin kullanımı için en ideal dönem olarak kabul edilir. Çünkü bu dönemde hem memeler hassas olmaz hem de şişkinlik oranı doğal seviyede olur.

Hangi Yaşta Yapılmalıdır?

Meme Dernekleri Federasyonu ve Türk Radyoloji Derneği tarafından yapılan tavsiyelere bakıldığında 40 yaştan 70 yaşına kadar her kadının yaptırmanın uygun olduğu görülür.
70 yaşın üzerinde de yılda maksimum iki kereye kadar yapılması uygundur. 40 yaş altı kadınlar için gerek duyulmaz. Ultrasonografi çekimi 40 yaş altı grubu için ideal yöntem olarak bilinir.

Yaptırma Sıklığı Nasıl Olmalıdır?

Bu yöntemler dünya üzerinde iki farklı amaç için yapılır. Bu amaçların biri tanı, diğeri ise taramadır.
Tanı amaçlı mamografiler, meme kanseri şüphesi taşıyan kişilere yapıldığından dolayı herhangi bir yaş kısıtlaması yoktur.
Tarama amaçlı çekilecek mamografilerde ise bazı prosedürler uygulanır. Bu prosedürler ABD Kanser Derneği ve Radyoloji Birliği tarafından belirlenir. Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de kabul edilir.

Hangi durumlarda tarama amaçlı çekim yapılacağını şu şekilde sıralamak mümkündür;

  • Aile içinde meme kanseri teşhisi konulmuş, bu konuda tedavi görmüş kişi varsa mutlaka 30 yaşından itibaren yılda bir kez mamografi çekilmesi tavsiye edilir.
  • Normal şartlarda ilk mamografi için en uygun yaş 35 ile 40 yaş aralığıdır.
  • 40 ile 50 yaş arası grubunda yer alan kadınlar iki yılda bir kez çektirmelidir.
  • 50 yaş itibariyle çekim yılda bir kez olmalıdır.
  • Risk oranı yüksek olan kadınlar için mamografi yeterli gelmeyebilir. Bu durumda ekstra olarak farklı işlemler uygulanması gerekir.

    Mamografinin Faydaları

    Günümüzde dünya genelindeki orana bakıldığı zaman meme kanserinin ne kadar riskli bir boyutta olduğu gözler önüne serilir.
    Bu durum da yöntemin kullanımının ne kadar önemli bir detay olduğunu ortaya koyar.
    Kadınların normal yaşantılarını sürdürürken dahi bazı periyotlarda kendilerine muayene yapmaları tavsiye edilir.
    Ancak kişinin kendi yaptığı ya da doktorları yaptığı elle muayenede meme kanseri tanışın tam anlamıyla koymak mümkün değildir.
    Çünkü elle yapılan muayenelerde tespit edilen kitlelerin oranı en az 1.5 cm’den başlar. Oysa mamografi çektirildiğinde bu oran 0.5 cm’nin altına dahi iner.
    Özkaya Tıp Merkezi, kaliteli ve güvenilir cihazlarıyla muayenenizin en doğru şekilde yapılmasına olanak sağlar. Üstelik merkezdeki tüm doktorlar alanında uzmandır.
    Mamografi ile tespit edilen kitlelerin oranının küçük olması erken teşhis konusunda en önemli faktörler arasında yer alır.
    Yıllar içerisinde yapılan araştırmalar ve edinilen verilere göre kişiler ya da doktorların elle yaptıkları muayenede tespit edilen kitlelerin en az 8 yıllık olduğu bilinir.
    Bu nedenle belirtilen yaş gruplarında yer alıyorsanız mutlaka çekimine gitmeniz önerilir.

    Mamografi Işınları Zararlı Mı?

    Kadınların mamografi çekiminde hassas oldukları noktaların başında radyasyon ışınları gelir. Pek çok kadın bu ışınlardan kaçmak adına muayeneyi ihmal eder.
    Klasik röntgen, analog ve dijital mamografi arasında yayılan ışın oranı birbirinden farklıdır. Kullanılan tekniğin gösterdiği gelişimler doğru orantılı olarak yaydığı ışınlarda düşüş görülür.
    Mamografi yoluyla alacağınız radyasyon ışınlarından korkmanıza gerek yoktur. Bu ışınlar sonucunda kansere yakalanma ihtimaliniz neredeyse imkansızdır.
    Çekim yapılırken alınan radyasyon oranı son derece düşüktür. Yıllardır bu alanda yapılan çalışmalar bu dozun, bir yıl içerisinde çevresel faktörlere bağlı olarak alınan radyasyon oranına hemen hemen eş değer olduğunu gösterir. Dijital mamografi çekiminde bu doz daha da düşer.

    Mamografi Çekimi Öncesinde Dikkat Edilmesi Gereken Detaylar

    Dijital mamografi ya da diğer yöntemlerle göğüs filmi çekileceğinden dolayı kişinin belden yukarısının çıplak olması gerekir.
    Bu detayı düşünerek muayeneye giderken elbise gibi tek parça kıyafetler yerine alt üst ayrı olan kıyafetler tercih etmeniz önerilir.
    Çıkan sonuca olumsuz etkileri olma ihtimalinden dolayı çekim öncesinde herhangi bir kozmetik malzeme kullanılmaması gerekir. Özellikle parfüm ve deodorant kullanımı kesinlikle olmamalıdır.
    Mamografi çekimine giderken eğer elinizde daha önceki çekimleriniz mevcutsa doktorunuzun görmesi açısından yanınızda götürebilirsiniz.
    Sadece dijital mamografi değil klasik röntgen ve analog mamografi gibi alana dair elinizde olan tüm verileri götürmeniz uygundur.
    Genel bir değerlendirme yapmak için önceki filmleri görmek uzmanlar açısından önemli bir detaydır.
    Mamografi çekimi sırasında kadınların canı biraz yanabilir. Ancak işlem kısa sürdüğünden dolayı bu can yanması da çok uzun sürmez.

Gebelikte Detaylı Ultrason Nedir?

Hamilelik dönemleri, anne adayları için oldukça heyecan verici geçer. Sık sık çocuğunu görmek isteyen kişiler, çeşitli ultrason yöntemlerine başvururlar. Bu yöntemlerden en çok tercih edilen ise gebelikte detaylı ultrason seçeneğidir.

Gebelikte belirli bir süre geçtikten sonra doktorlar, bebek hakkında daha fazla bilgi verme imkanı bulurlar. Ancak doğuma yavaş yavaş yaklaşıldığı dönemlerde, bebeklerin sağlık durumunun tam anlamıyla öğrenebilmesi için gebelikte detaylı ultrason seçeneği tercih edilir.

Belirli haftalarda yapılması uygun görülen bu ultrason çeşidi, bebeklerin ekstra detaylı şekilde incelenmesine olanak sağlar. Aynı zamanda organların durumunu ve sakatlık olasılığını da incelemek amacıyla kullanılan bu yöntem, günümüzde de pek çok annenin seçimleri arasında yer alır.

Uzman doktorlar tarafından özellikle 17 – 23. hafta aralıkları için uygun görülen gebelikte detaylı ultrason, yüksek çözünürlükte ve kalitedeki bebek fotoğraflarını ebeveynlere sunar.

Gebelikte Detaylı Ultrason Kimler Tarafından Yapılmalıdır?

Olası riskli durumların ortaya çıkma durumunu incelemek için tercih edilen gebelikte detaylı ultrason yöntemi, mutlaka perinatoloji uzmanları ve kadın doğum doktorları tarafından yapılmalıdır.

Perinatoloji uzmanları, detaylı ultrason seçeneklerini test edip inceleyerek herhangi bir sorun olup olmadığını belirleyen kişilerdir. Bütün organların tam anlamıyla görülebildiği bu ultrason çeşidi, oldukça avantajlı bir yöntem olması ile ön plana çıkar.

Ayrıca bu yöntemde doktorların da etkili bir tecrübeye sahip olması ve kullanılacak olan cihazın kalitesi de önemli bir detaydır. Tıp merkezimizde GE Voluson E8 dört boyutlu ultrason cihazı kullanılmakta olup sınıfının yüksek teknolojili cihazları arasında yer alır. Bu sayede en etkili performansı sergileyen cihazlarımız, hem kaliteli hem de faydalı bir yapıda hizmet sunmamıza olanak verir.

Gebelikte Detaylı Ultrason Çeşitleri

Her dönem sıklıkla kullanılan iki boyutlu ultrason modellerinin aksine daha detaylı görüntüleme gücüne sahip olan ultrason cihazlarının kullanıldığı bu yöntem, doğum öncesi kontroller için de oldukça ideal ve gereklidir.

İnceleme metodlarına göre 3 farklı çeşidi bulunan gebelikte detaylı ultrason seçeneklerini listelemek gerekirse;

Renkli Doppler
Renkli ultrason teknolojisinin kullanıldığı bu yöntem, bebeğin damarlarını ve kalbindeki kan akım hızını görüntülemek için kullanılır. Renkli Doppler, bebeğin kalp oluşumu ve damar yollarını detaylı şekilde izlemek amacıyla tercih edilir.

3 Boyutlu Ultrason
Pek çok iki boyutlu ultrason görüntüsünün bir araya gelmesiyle oluşan üç boyutlu yöntemi, bebeğin vücut yüzeyinin net ve yüksek çözünürlüklü şekilde görülmesine olanak sağlar. Sıradan ultrason cihazlarının elde edemeyeceği bu görüntüler ile kesitlerin detaylı incelenmesine yardımcı olur.

4 Boyutlu Ultrason
Ultra geliştirilmiş teknoloji kullanılarak üretilen dört boyutlu ultrason cihazları sayesinde ebeveynler, bebeğin hareketlerini canlı şekilde gözlemleyebilir. Anne karnındaki bebeğin yatış pozisyonunun detaylı şekilde incelendiği bu yöntemden büyük oranda yararlanılır.

Gebelikte Detaylı Ultrason ile Neler İncelenir?

Genellikle bebeğin iç organlarının sağlık durumunu ve kemik gelişimini değerlendirmek için kullanılan gebelikte detaylı ultrason yöntemi, önemli şekilde inceleme yapılmasını sağlar. Bu ultrason yönteminde nelerin incelendiği ile ilgili bir liste yapmak gerekirse;

  • Kafatası, beyincik, beyin
  • Akciğer, göğüs kafesi, kalp
  • Genital organlar
  • Detaylı yüz organları
  • Ayak ve ellerde bulunan kemik sayıları
  • Karın iç organlar ve ön duvarı
  • Omurga ve omurilik
  • Göbek kordonu
    hakkında detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.

Gebelikte Detaylı Ultrason Nasıl Yapılır?

Gebelik döneminin belirli haftalarında tercih edilen bu yöntem, bebek hakkında detaylı inceleme yapılmasına imkan tanır. Ayrıca bu etkili yöntem, uzman kişiler ve kaliteli ultrason cihazları ile uygulanır.

Yapılan testler ve araştırmalar sonucunda bu uygulamanın bebeğe ya da anneye herhangi bir zarar vermediği gözlemlenmiştir. Bu sebeple ebeveynler, bu konuda oldukça rahat olabilirler.

Ortalama 30-45 dakika aralığında süren bu işlem için, annenin karnının mutlaka tok olması gerekir. Sıradan bir ultrasonla aynı şekilde uygulanan bu detaylı inceleme yöntemi, fazlasıyla güvenilir olmasıyla da bilinir.

Bazı farklı durumlarda ise uygulama bittikten sonra rahim ağzının ölçüsü alınabilir. Aynı zamanda daha detaylı incelemenin gerektiği durumlarda, vajinal yoldan da ultrason çekilebilir.

Bebeğe ve anneye zarar vermediğinden dolayı, isteyen kişiler bu uygulamayı tekrar edebilir. Dilerseniz siz de profesyonel doktorların ve uzmanların bulunduğu Özkaya Tıp Merkezinde, bu işlemi gönül rahatlığı ile yaptırabilirsiniz.

Bölgesel Zayıflama Nedir? Hangi Teknikler Kullanılır?

Günümüzde hem kadınlar hem de erkekler vücutlarında bölgesel zayıflama arzusu içerisine girerler.

Bölgesel incelme olarak bilinen bu teknik kilo vermeyi değil bedeni ölçü olarak küçültmeyi ve vücudun daha sıkı bir hale getirilmesini hedef alan uygulamalardır.

Özellikle kilo olarak fazlalığı olduğunu düşünen kişiler ya da vücudunun formda görünmediğini düşünen kişiler bölgesel zayıflama tekniğini kullanarak arzu ettikleri görünüme kolayca kavuşmayı isterler.

Bölgesel zayıflama adı verilen yöntem aslında insan vücudunun bazı bölgelerinde birikim gösteren yağların ihtiyaç dahilinde azaltılması için tercih edilir.

Yaradılışın doğası gereği her insanın vücudu farklı şekillere ve özelliklere sahiptir. Günümüzde birtakım sebeplere bağlı olarak zaman içerisinde kişilerin vücutlarının bazı bölgelerinde yağlanmalar meydana gelir.

Bu sebepler; içsel ya da dışsal olabildiği gibi genetik durumlara da bağlı olabilir. Vücutta biriken yağlar her bölgeye eşit bir şekilde yayılmaz.

Hatta çoğu zaman vücutta kalça gibi bazı bölgelerde ağırlıklı olarak yayıldığı görülür. Söylemek gerekirse maalesef bu yağları spor ve diyet gibi yöntemlerle yok etmek mümkün değildir.

Bölgesel Zayıflama Yönteminin Uygulanması Hangi Kişiler İçin Uygun Olur?

Bölgesel zayıflama işlemi için adayların bazı kriterlerinin olması gerekir. Bu kriterler şöyle sıralanabilir;

  • Vücuttaki selülitlerden kurtulmak isteyen kişiler
  • Cerrahi operasyon yöntemlerinden birini kullanarak zayıflamak istemeyen kişiler
  • Daha önce yaptıkları tıbbi işlemlerden olumlu bir sonuç alamayan kişiler
  • Diyet ve spor gibi uygulamalar sonucunda vücutlarını istedikleri hale getirmeyen kişiler

Bölgesel Zayıflama İçin Kullanılan Teknikler Nelerdir?

Bölgesel zayıflama metotları her geçen gün yenileri ilave edilerek büyük gelişimler gösterir. Bu metotlar toplamda iki ayrı gruba ayrılabilir.

Cerrahi metotlar olarak bilinen invazif yöntemler ve cerrahi olmayan teknikler olarak kabul gören neon-invazif yöntemlerdir.

Soğuk Lipoliz

Cerrahi olmayan teknikler arasında en yeni yöntem olarak bilinen soğuk lipoliz FDA onaylı yapılır. Deri ve deri altındaki yağlı bölgelere vakum etkisi yaratan bir başlık yerleştirilir. Bu vakum sistemiyle kan dolaşımı yavaşlatır. Ardından yağ hücreleri hareketsiz hale getirilir. Hareketsiz hale getirilen yağ dokuları belirlenen bir zaman dilimi içerisinde soğutulur. Bu işlem sırasında vücudun diğer organlarına zarar gelmesi de önlenir. Soğuk lipoliz yöntemi tek seans şeklinde yapılır. Ancak vücudunda yoğun bir şekilde yağ dokusu olan kişilerde seans sayısı üçe çıkarılabilir. Seanslar arasında 2 ay süre olması gerekir. İşlem yapıldıktan sonra ilk etkiler ortalama 3 hafta sonra görülmeye başlar. 4 ay sonunda vücut yapılan işlemin ardından yeni haline kavuşur.

Kavitasyon

Ultrasona benzeyen ses dalgalarının özel olarak dizayn edilmiş el başlığı yardımıyla cilt dokusuna uygulanan ve cerrahi olmayan yöntemlerden biridir. Bu yöntemle yapılan bölgesel zayıflama işlemleri oldukça etkili sonuçlar gösterir. Üstelik bu yöntemle sadece Bölgesel olarak incelmek yerine selülit ve cilt sıkılaştırması gibi ilave avantajlardan da yararlanmanız mümkündür. Haftada 2 seans olmak üzere kişiye göre ortalama 6 ile 10 seans arasında işlem tamamlanmış olur.

Radyofrekans

Bölgesel zayıflama metotları arasında yine cerrahi olmayan teknikler sınıfına dahil olan bir işlemdir. Selülit ve kırışıklık gibi bazı cilt sorunlarında da bu teknik tercih edilir. Derinin üst ya da alt kısımlarında su toplamış olan moleküllerin belli bir ısı yardımıyla harekete geçirilmesi amaçlanır. Isı derecesi ise ortalama 40 ile 43 derece arasıdır. Belirlenen derece kişilerin hücrelere zarar vermeyecek orandadır. Toplamda 10 seans uygulanır. Özkaya Tıp Merkezi’nde bölgesel zayıflama tekniklerinden birini tercih ederek hayal ettiğiniz görünüme sahip olabilirsiniz.

Akupunktur Nedir? Kimlere, Nasıl Uygulanır?

Yüzyıllar öncesine dayanan bir geçmişi olduğu bilinen akupunktur, günümüzde de yaygın olarak kullanılan hastalık tedavi yöntemleri arasında yer alır.

Hemen her gün popülerliği artan bu tedavi yönteminde, ısı yalıtımıyla beraber lazer ve iğne kullanılır. Bazı hastalıklar sonucu vücutta denge bozuklukları ve bazı değerlerde farklılıklar meydana gelir.

Akupunktur yöntemiyle hastalık sonucunda vücutta meydana gelen değişimler eski rutin düzenine geri dönmesi amaç edinilir. Bu yöntem günümüz tıp dünyasında da kabul edilmiş bir tedavi yöntemi olarak bilinir.

Çin’de aktif olarak kullanılan yöntemde insanların vücudunda bazı noktalar yani meridyenler olduğuna inanılır. Hastalıklara bağlı olarak da bu meridyenlerde bozulmalar oluşur.

Akupunktur yöntemini uygularken uzman kişiler hastalıklar sebebiyle vücudun aksama gösterdiği bölgelere iğne sokarak vücudun eski enerjisini kavuşturulması amaçlanır.

Ancak batı bölgesi uzmanlarına göre tedavinin uygulanacak noktaları sabittir. Hatta bu noktaların bağ dokuları, kas ve sinirler olduğu düşünülür.

Akupunktur Tedavi Yöntemi Hangi Hastalıklarda Kullanılır?

Akupunktur tedavi yöntemi günümüzde pek çok fiziksel ve ruhsal hastalığın iyileştirilmesinde aktif olarak kullanılır. Bu rahatsızlıkları kısaca özetlemek gerekirse;

Yüz felci ya da inme,
Sigarayı bırakma,
Periyodik baş ağrısı,
Hipertansiyon,
Kanser hastalarında kemoterapi tedavisine bağlı olarak görülen kusma ve mide bulantısı,
Kanserle ilişkili halsizlik,
Kansere bağlı anksiyete, stres ve duygu durum değişiklikleri,
Kanserle ilişkili ağız kuruluğu,
Kansere bağlı nefes darlığı,
Uykusuzluk,
Depresyon,
Sinüzit,
Astım,
Bağırsak sendromları,
Parkinson,
Migren,
Baş ağrısı,
Eklem, kas ve bel ağrıları,
Alerjik rinit,
Adet sancıları,
Diş ağrısı,
Zayıflama,
Lenfödem tedavisinde,
Uçak korkusu, sınav korkusu,
Doğum ağrısının azaltılması,
Menopozal şikayetler,
Enürezis, (Çocuklarda idrar kaçırma)
Spastik kolon.

Akupunktur Çeşitleri

Dünya geneli üzerinde uygulanan iki tip akupunktur çeşidi vardır. Bunların biri tüm vücuda uygulanır. Diğeri ise sadece kulak kısmına uygulanır.

Vücut Akupunkturu
Bu yöntemle vücudun pek çok noktasına rahatlıkla ulaşım sağlanabilir. İğne ve lazerle yapılan işlemlere bağlı olarak vücuttaki dokular uyarılır. Vücuda uygulanan yöntem, uyarıların beyin tarafından algılanıp gerekli organlara iletildiği söylenir.

Kulak Akupunkturu
Çin felsefesine göre kulak bölgesinden diğer organlara iletişim sağlayan dokular vardır. Bu nedenle günümüzde kulaktan yapılan akupunktur yöntemi de sıkça tercih edilir.
Akupunktur Yönteminde Kullanılan Teknikler

Elektro Akupunktur
Bu teknikte iğnelerin uç kısmına elektrik akımı verilerek uygulanır. Bu şekilde daha etkili olduğu düşünülür.

Konvansiyonel
Dünya genelinde ve ülkemizde en yaygın tercih edilen tekniktir. Teknikte, işlemlerin öncesinde tüm iğneler özel olarak sterilize edilir. Ayrıca iğneler tek kullanımlıktır. Vücudun bazı noktalarına takılan iğneler ortalama 30 dakika kadar vücutta tutulur.

Lazer Akupunktur
Her geçen gün popülerliği artan lazer yöntemindeki tek fark iğne yerine lazer uygulaması yapılmasıdır.

Akupresür
Dikkat çeken tekniklerin başında gelen bu yöntemde ne iğne ne de lazer kullanılır. Bu teknikte diğer seçeneklerin aksine vücudun uyarılması gereken noktalarına basınç uygulanır.

Moksibüsyon
Lazer ve iğne yerine ısı yalıtımıyla vücutlar iletişim kurmak amaçlanır. Bu teknik özellikle Uzak Doğu ülkelerinde yıllardır yaygındır.

Akupunktur Tedavi Yönteminin Uygulanamayacağı Kişi Grupları

Akupunktur tedavi yöntemi erken doğum gibi bazı olumsuz sonuçlara yol açabileceğinden dolayı hamile olan kadınlara uygulanmaz.

Günümüzde bazı ciddi rahatsızlıklar sonucunda kimi insanlar kan sulandırıcı ilaçlar kullanır. Bu ilaçları kullanan kişiler için akupunktur riskli olabilir. Dolayısıyla kan sulandırıcı iğne ya da hap kullanan kişilerde yöntemin uygulanması tavsiye edilmez.

Kalbinde pil olan kişilerin işlem sırasında zarar görme ihtimali vardır. Özellikle elektrik akımının tercih edildiği yöntemler risk oranını artırır. Bu sebeple kalbinde pil olan kişilere herhangi bir akupunktur tekniği uygulanmaz.

Özetle, uygulama ilk altı ayın içerisinde olan emziren annelere, radyoterapi ve kemoterapi görmekte olan kanser hastalarına, kalbine pacemaker (kalp pili) takılmış kişilere yapılmamaktadır. Bunların haricinde tedavi herkese uygulanabilir.

Akupunktur Yöntemi Nasıl Uygulanır?

Akupunktur tedavisi vücutta oluşan hastalıkları veya fonksiyon bozukluklarını ortadan kaldırmak için steril çelik, gümüş veya altından yapılmış özel akupunktur iğneleri ile yapılır. Bu iğneler yeri ve özelliği belirli olan noktalara, akupunktur eğitimi almış hekimlerimiz tarafından uygulanmaktadır.

Her tedavi yönteminde olduğu gibi akupunktur uygulaması öncesinde de uzman doktorlar tarafından muayene edilmeniz gerekir. Özkaya Tıp Merkezinde, alanında uzman doktorlarımız işlem öncesi muayene yapmaktadır.

Muayene sırasında mevcut rahatsızlığınızın haricinde geçmiş dönemlerde geçirmiş olduğunuz ciddi rahatsızlık ve operasyon gibi önemli bilgileri vermeniz daha doğru olur.

Genel bilgiler edinildikten sonra oturur pozisyonda ya da yatarken işlem uygulanabilir. İşlemde kullanılacak teknik ve yapılacak bölgeye göre kıyafet çıkarma durumu söz konusu olabilir.

İşlem sırasında uygulanacak bölgelere göre ortalama 5 ile 25 taneye kadar iğne kullanılır. Ve iğneler vücutta yarım saat kadar takılı kalır.

Akupunktur tedavisi sırasında ağrı yada sızı gibi olumsuz durumlar oluşmaz. 6 ile 10 seans arasında tedavi görmeniz istediğiniz kıvama gelmeniz için yeterli olur.

Akupunkturun Yan Etkisi Var Mıdır?

Günümüzde uygulanan pek çok tedavi yönteminde olduğu gibi akupunktur işlemi sonrasında da bazı yan etkiler görülebilir. Bu yan etkiler kişiden kişiye değişiklik gösterir.

Vücuda dışarıdan herhangi bir kimyasal madde verilmediği için kesinlikle doğal bir tedavi yöntemidir. Bazı kişilerde hiçbir yan etki görülmez. Ancak, bazı kişilerde tedavi işlemi yapıldıktan sonra görülebilecek olası yan etkiler şöyle sıralanabilir;

  • İğne takılan yerlerde morarma, kanam, ağrı ya da sızı
  • Ruhsal ve fiziksel olarak sersem hissetmek
  • Deriye yakın olan kısımlarda organ delinmesi (ağır yan etki)
  • Mevcut hastalığın kötüye gitmesi
  • Akciğerde rahatsızlık

Maymun Çiçeği’nden Korunmanın Beş Yolu

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) maymun çiçeği için 23 Temmuz’da “küresel acil durum” ilan etmişti. Covid-19 pandemisinin hız kesmediği bugünlerde maymun çiçeği virüsü vakaları da giderek artıyor.

Vücut sıvısı ve damlacık yoluyla bulaşır Hastalıkta bulaşma yakın temasla olur. Hastalık temel olarak vücutta deri bütünlüğü bozulmuş alanlardan ve enfekte hayvan sıvılarının teması ile bulaşır. İnsandan insana ise vücut sıvılarının temasının yanında, damlacıklar yoluyla da geçer. Hastalık büyük damlacıklarla, yüz yüze yakın temasla bulaşır. Özellikle ateşi ve ciltte döküntüsü olan kişilerden uzak durulmalı. Ateşi ve ciltte döküntüsü olan kişiler de mutlaka cerrahi maske kullanıp, doktora başvurmalı.

Ateş sonrası cilt döküntüleriyle belirti verir

Maymun çiçeği virüsü bulaştıktan sonra 5 ile 21 gün arasında ortaya çıkar. Başlıca belirtileri ateş, baş ağrısı, lenf bezlerinde şişme, halsizlik, sırt-kas ağrıları ve ateş düştükten sonra ortaya çıkan deri döküntüleridir. Hastalığın başlangıç döneminde ateş, baş ağrısı, şişlik, sırt-kas ağrıları ve genel halsizlik görülür. Bu dönem genellikle 5 güne kadar sürer. Ateşin ortaya çıkmasından sonraki 1 ila 3 gün içinde cilt döküntüsü başlar. Yüz, el, kol, ayak ve bacaklarda daha fazla miktarda görülür. Özellikle yüzde başlayıp avuç içlerini ve ayak tabanlarını etkiler.

Hafife almayın önlem alın

  • Maymun çiçeği virüsünden en önemli korunma yolu mesafedir.
  • Ateşi ve döküntüsü olan insanlardan uzak durulmalı.
  • Yüz yüze ve yakın temastan kaçınılmalı.
  • Kapalı alanlarda mutlaka maske kullanılmalı.
  • Hijyene önem verilmeli, eller sık sık yıkanmalı.

PCR testiyle teşhis edilir

Vücuttaki döküntüler suçiçeği ve çiçek hastalığına benzese de lenf bezi şişliği maymun çiçeği virüsünün önemli ayırt edici belirtileri arasında yer alır. Hastalığın tanısı, seyahat öyküsü ve lezyonlardan alınan PCR testi ile konulur. Virüs kanda kısa bir süre kaldığı için kan testi yöntemi maymun çiçeği virüsü için uygun değildir.

Kronik hastalığınız varsa dikkat!

45 yaş üstü kişiler çiçek (variola) virüsüne karşı aşılı olduklarından maymun çiçeği virüsünden de korunabilmektedir. 45 yaş altı kişilerin hepsi hastalığı geçirebilir. Ancak kronik hastalığı olanlar, bağışıklığı baskılanmış kişiler hastalık açısından daha riskli grupta yer almaktadır.

Karaciğer Yağlanmasına Karşı 5 Öneri

Hem kadınlarda hem de erkeklerde neredeyse aynı sıklıkta görülen karaciğer yağlanması, karaciğer hücrelerinin olması gerekenden daha fazla yağ biriktirmesiyle oluşan bir hastalıktır. Sinsice ilerler ve genellikle kan testleri ya da ultrasonla tesadüfen teşhis edilir. Toplumun yüzde 25’ini tehdit eden bu hastalıkla ilgili bilinmesi gerekenler

Kimler risk altında?

Karaciğer yağlanması genellikle belirti vermez. Diyabeti, ailesinde kolesterol yüksekliği olanlarda, beslenme alışkanlığı düzensiz ve kalitesiz, özellikle obez kişilerde karaciğer yağlanmasında kuşkulanılmalı ve kontrole gidilmeli. Yağlı karaciğer hastalığı gelişimiyle obezite arasında her ne kadar sıkı ilişki olsa da bazen zayıf bir kişinin karaciğerinde de ileri derecede yağlanma ve hatta bu sebeple siroz gelişebilir. Karaciğer yağlanmasına yol açan etkenler alkol kullanımı, metabolik sendrom, diyabet, hipertansiyon, kalıtsal enzim bozuklukları ve ilaca bağlı karaciğer hücresi hasarıdır. Karaciğer testlerinde hafif yükseklik olan kişilere yapılan ultrasonografide yağlanma görülerek tanı konulur.

Tehlikeli midir?

Karaciğer yağlanmasının 2050 yılında karaciğer kanseri gelişiminde ilk sıradaki risk faktörü olacağı öngörülmektedir. Yani basit bir yağlanma karaciğer hücre harabiyeti, kanser dönüşümüne gidecek kadar ciddi problemlere sebep olabilir. Toplumun yaklaşık yüzde 25‘inde karaciğer yağlanması olduğu, bunların yüzde 25’inde siroz gelişeceği, siroz gelişenlerin yüzde 25’inde de kanser gelişiminin görüleceği düşünülürse sayı olarak en sık kanser gelişim sebebinin karaciğer yağlanması olacağı görülebilir. Karaciğer yağlanması zemininde karaciğer kanseri gelişimi için en önemli risk faktörleri; ileri yaş, bağ doku, şeker hastalığı, obezite ve bazı genetik yatkınlıkların varlığıdır.

Nelere dikkat edilmeli?

Bu hastalık için özel icat edilmiş, tek kullanımda durumu düzelten ilaç maalesef bulunmamaktadır. Basit tedbirler ve yaşam tarzı değişikliğiyle karaciğer yağlanması büyük oranda tersine çevrilebilir.

1-En önemli etken obezitedir ve hastanın kilo vermesi ile karaciğer yağlanmasında da belirgin düzelme görülür.
2- Diyabet, yüksek tansiyon, kolesterol gibi sorunların kontrol altına alınması karaciğer yağlanmasının gerilemesine yardımcı olur.
3- Sportif aktivite örneğin günde 1 saat tempolu yürüyüş karaciğer yağlanmasını önleyecek; yağlanması olan kişilerde de gerilemesine yardımcı olacaktır. Düzenli spor ve obeziteden korunma ile büyük bir grup karaciğer yağlanmasının önüne geçebilir.
4- Zeytinyağlı, yeşil sebze ağırlıklı, Omega 3’ten zengin beslenme, yani Akdeniz tipi beslenme de karaciğer yağlanması gelişiminde koruyucudur.
5-Kahvenin pek çok kalp ve diğer hastalıklardan, kanser gelişiminden koruyucu etkisi artık bilinmektedir. Karaciğer yağlanmasında da faydalıdır ve günde 1 fincan Türk kahvesi içilmelidir.

Kötü Kolesterol ile Başa Çıkma Yolları

Kalp krizinden felce kadar ölümcül sağlık sorunlarına neden olan kötü kolesterolü düşürmenin yolları

Kolesterol aslında hücrenin yapısında bulunan bir moleküldür. Vücut için önemli görevleri vardır. Hücre duvarları ve hormonların inşasında rol oynayan kolesterol ihtiyacımızın büyük kısmı vücudumuz tarafından üretilerek karşılanır, geri kalanı da yiyeceklerden sağlanır. İnsan sağlığı açısından korkulan kolesterol, kanda dolaşan kolesterol çeşitlerinden biri olan ve aynı zamanda kötü kolesterol olarak da bildiğimiz LDL’dir. ‘’Yapılan birçok çalışma yüksek LDL kolesterol seviyeleri ile kalp ve damar hastalıkları riskinin arttığını ortaya koymuştur. Ülkemizde yüksek kolesterol görülme sıklığı yüzde 30 civarında. Bu da hemen hemen her 3 kişiden 1’inde bu tehlikenin var olduğu anlamına gelir’

Risk faktörleri nelerdir?

Öncelikle ailesel olarak yüksek kolesterole bir yatkınlık varsa yani kişinin babasında, annesinde veya dedesinde kolesterol yüksekliği oldu ise bu önemli bir risk artışını ifade eder. Diğer bir risk artışı bozulmuş kan şekeri düzeyleri, insülin direnci olan ya da diyabet hastalığı tanısı var olan hastalarda mevcuttur. Fakat burada kolesterol yüksekliği için riskten ziyade kalp damar hastalıkları açısından risk daha önemlidir. Bu açıdan risk faktörleri diyabet, hipertansiyon, sigara kullanımı, kronik böbrek yetersizliği ve yaş sayılabilir. Sigara içen bireylerde oluşan oksidatif strese bağlı olarak kan damarlarında bazı bozulmalar meydana gelir. Yüksek kolesterol ile birlikte olduğunda maalesef kalp damar hastalıkları açısından ciddi bir risk artışı meydana gelir. Alkol ise zamanla karaciğerde yağlanmaya sebep olur. Bu yağlanma da metabolik olarak hastalarda kolesterol yükseklikleri ile ilişkili olabilir. Stres ve gerginlik sırasında kalbi hızlandıran ve sorunlarla başa çıkmaya yardımcı olacak adrenalin ve kortizol gibi hormonlar salgılanır. Uzun süreli stres durumunda ise bu hormonlar yüksek seviyelerde kalır ve bu durum da kalbe yük bindirir. Zamanla, aşırı LDL (kötü kolesterol) atardamarlarda birikerek tıkanmalara ve sertleşmeye neden olabilir. Stres ayrıca, ekstra LDL’yi temizlemeye yardımcı olan HDL’nizi veya “iyi” kolesterolü düşüren inflamasyonu (iltihap) tetikler.

Gençlerde de görülür mü?

Normal bireylerde yaş ile kolesterol yüksekliği görülme sıklığı artar. Fakat ailesel kolesterol yüksekliği mevcut ise çok erken yaşlarda bile kolesterol yüksekliği saptanabilir. Bu da erken yaşta kalp krizi ya da inme riskini maalesef artırır. O yüzden eğer ailede erken yaşta kalp krizi hikayesi mevcut ise mutlaka ailesel kolesterol yüksekliği olabileceği akılda bulundurulmalı ve kolesterol düzeylerine bakılmalıdır.

Hastalar nasıl beslenmeli?

Diyetle alınan kolesterolün ana kaynağı bilindiği gibi hayvansal gıdalardır. Kolesterolü yüksek saptanan hastalarımıza hayvansal gıdaları tamamen kısıtlamıyoruz ancak daha yüksek oranda kolesterol içeriği olan örneğin ciğer, yumurta, kırmızı et, biftek gibi gıdalar yerine az yağlı balık ya da tavuk, az yağlı süt ve süt ürünleri öneriyoruz. Ayrıca ayçiçeği yağı veya hayvansal katı yağlar yerine yemeklerde zeytinyağı kullanımını öneriyoruz. Meyve şekeri yani fruktoz içeren basit şekerlerin de aşırı tüketilmesini istemiyoruz.

Ne zaman ve ne kadar süreyle ilaç kullanmak gerekir?

Bu kolesterol ilaçları tek sefer kullanılan ilaçlardan değildir. Yani bir kutu kullanıp bırakmak doğru değil. Çünkü siz kolesterol ilacını bıraktığınız zaman özellikle beslenmenize de çok dikkat etmiyorsanız kısa sürede yeniden yükselecektir. İlaç başlamış olduğumuz hastalara da beslenme önerilerimize aynen uymalarını öneriyoruz. Bunun yanında tabii ki fiziksel aktivite çok önemli. Yüksek miktarda kolesterol düşüşleri sağlayabiliyor.

İlaçların yan etkileri var mı?

Kolesterol ilaçları nadir de olsa kas enzimlerinde yüksekliklere veya karaciğer enzim yüksekliklerine sebep olabiliyor. Biz de hastalarımızı olası yan etkiler hakkında ayrıca bilgilendiriyor gerekirse bu ilaçların dozlarını azaltabiliyor veya başka tarzda ilaçlar kullanabiliyoruz.

LDL seviyesi nasıl düşürülür?

Bu her hastada çok kolay olmayabiliyor. Öncelikle riski yüksek hastalara yaşam tarzı değişiklikleri öneriyoruz. Bunlar fiziksel aktivite ve beslenme önerileri şeklinde oluyor. Bunlarla eğer hedeflenen kolesterol seviyelerine gelemezsek o takdirde ilaç tedavisi gerekebiliyor. Burada hastaların tedaviye uyumu çok önemli.

E-Hizmetler

7/24 Kolay & Hızlı Randevu

Özkaya Tıp Merkezi Özkaya Tıp Merkezi
0(312) 417 8585