Özkaya Tıp Merkezi
Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
MENÜ

Rektum Kanseri Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Rektum kanseri, rektumda bulunan sağlıklı hücrelerin DNA’larında gelişen hatalar sebebiyle oluşur. Birçok vakada, bu hataların nedeni bilinmemektedir.

Rektum, kolon olarak da geçen kalın bağırsağı anüse bağlayan son kısımdır. Rektum kalın bağırsağın sonundaki yaklaşık 12-15 cm’lik kısmıdır. Kolonun son bölümünde başlayarak anüse ulaşan kısa ve dar geçide ulaştığında biter.

Rektumun 3 tabakası vardır. Mukoza kısmı dışkının geçişini kolaylaştırmak için mukus salgılayan bezlerden oluşur ve bu bezler rektumun iç yüzeyini kaplar. Muskularis propria bölümü rektum duvarının orta tabakasıdır ve bu katman büzüşmeyi sağlayan kaslardan oluşur. Yağ tabakası da rektumun üçüncü ve son kısmıdır. Rektumu oluşturan bu üç tabakanın dışında ise bağışıklık sisteminin bir parçası olan lenf bezleri rektumu çevrelemektedir.

Rektumun Bölümleri Nelerdir?

Rektum üç bölümden oluşmaktadır. Bunlar üst rektum, orta rektum ve alt rektumdur.

Üst rektum: Makat girişinden itibaren 10 cm’den ilerisi
Orta rektum: Makat girişinden itibaren 6-10. cm’ler arası
Alt rektum: Makat girişinden itibaren 4-5. cm’ler arası.

Rektum Kanseri Nedir?

Rektum kanseri, rektum dokularında kanserli hücrelerin oluştuğu bir hastalıktır. Genellikle rektum astarındaki poliplerden kaynaklanmaktadır. Rektum ve kolon kanseri genellikle “Kolorektal kanser” olarak da adlandırılır. Alt rektum kanserleri ise halk arasında sıklıkla makat kanseri olarak adlandırılmasına rağmen, makat kanserlerinden özellikleri ve tedavileri farklıdır.

Rektum Kanseri Kimlerde Görülür, Türkiye’de Yaygın Bir Kanser Midir?

Dünyada her yıl yaklaşık 1 milyon kişiye rektum kanseri teşhisi konulmaktadır. Ülkemizde ise her yıl yaklaşık 30 bin rektum kanseri tanısı konulduğu tahmin edilmektedir. En sık görülen rektum kanser türü mukozadan kaynaklanan bir kanser olan adenokarsinomdur.

Rektum kanseri kadınlara oranla erkeklerde daha fazla görülmektedir. Erkeklerde rektum kanseri görülme sıklığı kadınlardan 1,5 kat fazladır. Türkiye’de hem erkeklerde hem de kadınlarda görülen en sık görülen kanser çeşitlerinden biridir.

Endoskopik ve radyolojik tetkiklerin ilerlemesi sonucunda rektum kanseri teşhisi artık daha rahat konulabilmektedir. Farkındalığın artması ile birlikte görülme oranlarında da artış yaşanmaktadır.

Rektum Kanseri Neden Olur?

Vücuttaki sağlıklı hücreler fonksiyonlarını normal sürdürmek amacıyla düzenli bir şekilde büyür ve bölünürler. Ancak DNA hasarlandığında ve hücre kanserli hale geldiğinde hücre bölünmeleri yeni hücrelere gerek olmasa dahi kontrolsüz bir biçimde devam eder.

Zamanla kanser hücreleri çevredeki normal dokuyu ele geçirip yok edecek şekilde büyüyebilir. Bu hücreler biriktiğinde bir tümör oluştururlar. İlerleyen zamanlarda kanserli hücreler vücudun diğer kısımlarına gidebilirler.

Rektum Kanseri Risk Faktörleri Nelerdir?

Rektum kanseri için kesin bir sebep bilinmese de kişide rektum kanserinin görülme olasılığını artıran bazı risk faktörleri vardır.

İleri yaş: Rektum kanseri tanısı alan hastaların büyük çoğunluğu 50 yaşın üzerindedir. Rektum kanseri çok daha az sıklıkta daha genç bireylerde de oluşabilir.
Bağırsak içinde poliplerin varlığı: Hali hazırda adenomatöz polip veya kolon kanseri iseniz gelecekte rektum kanserine yakalanma riskiniz oldukça yüksektir.
İnflamatuar bağırsak hastalığı: Ülseratif kolit ve Crohn gibi kolonu ve rektumu tutan kronik inflamatuar (iltihabi) hastalıklara sahip olmanız kanser riskini artırır. Bunun sebebi ise bu hastalıkların belli süreler içinde bağırsak içi hücre tipini bozarak kansere zemin hazırlayabilecek olmasıdır.
Ailede kanser hastalığı öyküsü: Bir ebeveyniniz, kardeşiniz veya çocuğunuz rektum kanserine sahip ise hastalığın sizde de gelişme ihtimali yüksektir. Eğer birden çok aile bireyinde kolon kanseri veya rektum kanseri varsa risk düzeyiniz daha yüksektir. Ek olarak kadınlarda
Kolorektal kanser riskini artıran kalıtsal sendromlar: Ailenizde nesillerdir aktarılan genetik sendromlar veya bozukluklar kolorektal kanser riskini artırabilir. Bu sendromlara FAP (Ailesel adenomatöz polipozis sendromu) ve HNPCC (Heredite polipozis dışı kolon kanseri) dahildir.
Hastanın kanser geçmişi: Önceki kanserleri tedavi etme amaçlı karın bölgesine yönelik radyasyon terapisi almış olmak kolorektal kanseri riskini artırabilir. Kadınlarda yumurtalık, meme ve rahim kanseri hikayesinin olması da riski artıran faktörlerden biridir.
Beslenme faktörleri: Rektum kanserinin düşük sebze, yüksek kırmızı et (özellikle yanmış veya iyi pişmiş olduğunda) ağırlıklı beslenme ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir.
Hareketsiz yaşam: Eğer sedanter bir yaşam biçiminiz varsa, rektum kanseri geliştirme ihtimaliniz daha yüksektir. Düzenli fiziksel aktivitede bulunmak kolorektal kanser riskini azaltabilir.
Sigara ve alkol tüketimi: Sigara kullanan veya düzenli olarak haftada üçten fazla alkollü içecek tüketen kişiler artmış riske sahip olabilir.

Bu risk faktörlerine sahip kişilerin hekim tavsiyesi ile erken yaşlardan itibaren bağırsak kanseri taramalarının yapılması gerekir.

Rektum Kanserinin Belirtileri Nelerdir?

Rektum kanseri belirtileri her hastada çok farklı şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Birçok rektum kanserinin de belirti vermeksizin rutin aramalarda tespit edildiği de unutulmamalıdır. Rektum kanseri belirtileri genel olarak şunları içermektedir.

  • Kabızlık, ishal, aşırı miktarda gaz gibi bağırsak hareketlerindeki değişikliklerde artış
  • Makatta kanama olması
  • Dışkıda koyu veya parlak kan görülmesi
  • Dışkıda mukus görülmesi
  • Dışkıda kısıtlanma
  • Dışkı boyutlarında değişim
  • Abdominal (karın bölgesinde) şiddetli ağrı veya kramplar
  • Ağrılı bağırsak hareketleri
  • Demir eksikliği anemisi
  • Anemiye bağlı olarak nefes darlığı, baş dönmesi, hızlı kalp atışı gibi şikayetler
  • Bağırsakların tam boşalamadığı hissi
  • Diyet veya egzersize bağlı olmayan açıklanamayan kilo kaybı
  • Güçsüzlük veya yorgunluk

Rektum Kanserinin Evreleri Nelerdir?

Rektum kanseri 4 evreden oluşmaktadır. Tüm evrelerde rektum kanserinin başlıca tedavisi cerrahidir. Tümörün rektumdaki yerleşim yerine, boyutuna, hangi evrede olduğuna, hastanın tümör komplikasyonlarıyla (tıkanıklık, delinmesi, kanama benzeri) veya acil koşullarda başvurmasına bağlı olarak cerrahi tedavinin şekli değişebilir.

Evre I. Hastalığın en erken evresidir. Kanser hücreleri bağırsağın iç ve orta tabakalarını tutar. Uzak organlarda ve lenf düğümlerinde tutulum yoktur.
Evre II. Kanser hücreleri bağırsağın tüm katlarını tutar, en dış tabakaya ulaşır, komşu organ ya da organlara yayılabilir. Lenf düğümlerinde ve uzak organlarda tutulum yoktur.
Evre III. Bağırsak duvarındaki tutulum hangi düzeyde olursa olsun, bağırsak komşuluğundaki lenf düğümlerinde tümör yayılımı vardır.
Evre IV. Hastalığın en ileri safhasını oluşturur. Bağırsak duvarındaki ya da lenf düğümlerindeki tümör yayılımı ne olursa olsun, karaciğer, akciğer, karın zarı (periton), kemik, beyin gibi organlarda metastaz vardır.

Rektum Kanserinde Erken Tanı Nasıl Konur? Neden Önemlidir?

Her kanser çeşidinde olduğu gibi rektum kanserinde de erken tanı hayat kurtarır. Hastalık erken evrede saptandığı zaman ameliyat öncesi radyoterapiye ve kemoterapiye gerek duyulmamaktadır. Hastalığı erken evrede yakalamak için 40 yaşından itibaren düzenli kolonoskopi ve gastroskopi Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edilmektedir.

Ek olarak, makattan kanama gibi şikayetler geliştiğinde rektoskopi ve kolonoskopi yaptırılmalıdır. Erken dönemde tanı konulan kanserlerde %80-90 arasında iyileşme oranı gözlemlenmektedir. Bağırsak içerisindeki iyi huylu poliplerin zamanla kanserleşmesini önlemek için, poliplerin kanserleşmeden tanınması ve cerrahi yöntemlerle çıkarılması gerekmektedir.

Rektum Kanseri Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Rektum kanseri tedavisinde cerrahi müdahalenin amacı kanserleşmiş doku ile birlikte tümörsüz alan sağlanacak şekilde sağlam dokunun da çıkartılmasıdır. Günümüzde kapalı yöntem (laparoskopik) rektum ameliyatları başarı ile yapılabilmekte ve hastaların ameliyat sonrası yaşam kalitesi ve hızlı iyileşmesi sağlanabilmektedir.

Ancak bazı durumlarda cerrahi müdahale yeterli olmayabilir. Tek başına cerrahi yaklaşım sonrasında nüksetme oranı yüksek olduğundan dolayı tümörün çıkartılmasından ve kısa bir iyileşme döneminin ardından kemoterapi ve/veya radyoterapi içeren tedavi planına geçilir.

Kemoterapi ve ışın tedavisi (radyoterapi) ameliyat öncesindeki durum değerlendirmelerine bağlı olarak yapılıp, mümkünse kitle küçültülerek, cerrahi girişimde tam rezeksiyon hedeflenebilir.

Ameliyat öncesi kemoterapi ve radyoterapi uygulamasında hastalığın tekrar oranının daha düşük (%10’un altında) olduğu tespit edilmiştir. Eğer cerrahi sonrası uygulanırsa tekrar oranı yaklaşık %24 ila %40 arasındadır.

Rektum Kanseri Korunma Yolları

Rektum kanserinden korunmanın başlıca şartı, gerekli tarama ve tetkiklerini ihmal etmemektir. Aile öykünüz ve tıbbi geçmişinizi değerlendiren hekiminizin tavsiye ettiği şekilde ve aralıklarla gaitada gizli kan, kolonoskopi veya sigmoidoskopi tetkiklerini yaptırmak rektum kanserinden korunmanın birincil yoludur.

Öte yandan sigara ve tütün ürünleri ile alkolden uzak durmak, spor ve egzersiz açısından aktif bir yaşam tarzı benimsemek, yağ ve kırmızı et tüketiminde aşırıya kaçmamak ve tam tahıllar ile lifli gıdalar açısından zengin bir beslenme programı benimsemek de rektum kanserine karşı koruyucudur.

Demir Eksikliği (Kansızlık) Nedir?

Dünya çapında en sık rastlanan anemi türü olan demir eksikliği, halk arasında kansızlık adı ile bilinir. Vücudun ihtiyaç duyduğu demir oranının bazı sebeplere bağlı olarak karşılanamaması durumu olan bu hastalık, çeşitli olumsuzluklara neden olur.

Demirin vücut üzerinde oldukça önemli görevleri vardır. Kandaki demir oranının normalin altında olduğu zamanlarda alyuvarların üretim düzeyi de azalır ve bunun sonucunda doku, organ ve hücrelere taşınması gereken oksijen seviyesinde belirli azalmalar ortaya çıkar.

Bu durumda vücudun normal işlevlerini yerine getirmesinde sıkıntılı bir sürecin oluşmasına yol açar.

Demir eksikliğinin artması durumunda kansızlık adı verilen hastalık meydana gelir. Vücut üzerinde ve gelişiminde büyük rol oynayan demirin azalmasının bazı etkileri de bulunur.

Demir Eksikliği (Kansızlık) Neden Olur?

Vücut tarafından düzenli olarak üretilmesi gereken demir miktarının azalmasının sonucu olarak demir eksikliği (kansızlık) oluşur. Bu sağlık sorunu, farklı sebeplerden kaynaklı olarak gözlenebilir.
Bu rahatsızlık; genel olarak vücudun demire olan ihtiyacının artması, vücuda gerekenden daha az demir alınması veya oluşabilen herhangi bir demir kaybı sonucunda görülür. Bunların da nedenlerini bir liste yapmak gerekirse;

Vücudun demire olan ihtiyacının artmasının nedenleri:
Hamilelik dönemi
Emzirme
Büyüme ve gelişme çağında bulunmak
Ergenlik dönemleri

Vücuda gerekenden daha az demir alınmasının nedenleri:

Dengesiz, sağlıksız ve yetersiz beslenme şekilleri
İçeriğinde demir barındırmayan besinlerin sık sık tüketilmesi

Oluşabilecek olan demir kaybının nedenleri:
Ağır ve şiddetli geçen adet dönemleri
Mide ülseri gibi sebepler ile aşırı düzeyde kan kaybının gerçekleşmesi
Aşırı spor ve egzersiz sonucunda oluşan yorgunluk hissiyle beraber ter ya da idrar yoluyla vücuttaki demir gibi çeşitli minerallerin atılması
Bu nedenler, demir eksikliği (kansızlık) rahatsızlığını büyük oranda etkileyen maddeler olarak sıralanabilir.

Belirtileri Nelerdir?

Çeşitli etmenlerin sonunda ortaya çıkan demir eksikliği (kansızlık) sorununu, ilk aşamalarda fark etmek zordur. Aynı zamanda bu hastalık, belirtilerini tam anlamıyla da göstermez.

Düzenli olarak yapılan tahliller ile birlikte, demir eksikliğinin daha erken zamanlarda teşhis edilmesi mümkün olabilir. Ancak bazen de belirtiler erken görülebilir. Demir eksikliği (kansızlık) oluşumunun başlıca belirtilerini bir listelemek gerekirse;

  • Ciltte solgunluk ve kuruluk
  • Kırılgan yapıda tırnak ve saçlar
  • Yoğun baş ağrıları
  • Sürekli halsizlik ve yorgunluk durumu
  • Ağız kenarlarında ve dudaklarda oluşan çatlaklar
  • Odaklanma sorun yaşama
  • Sık sık kulak çınlaması
  • Ayaklarda ve ellerde gözlenen karıncalanma, uyuşma
  • Saçlarda artan dökülmeler
  • en önemli ve ciddi sebepler olarak sıralanabilir.

Nasıl Tedavi Edilir?

Her yaşta ve herkeste görülebilen demir eksikliği (kansızlık) durumunun tedavisi için öncelikli olarak doğru tanı konulması oldukça önemlidir. Doğru tanının farkına varabilmesi amacıyla hastalığın ne düzeyde olduğu detaylı incelenmelidir.

Özellikle hamile kadınlarda ve genç kızlarda bu sorunun belirtileri sıklıkla gözlenen bu durum incelenirken, hastanın geçmişine dair bütün bilgilere ulaşılması da gerekir. Gerekli tetkikler ve testler yapıldıktan sonra, hastalığın ne sebeple ortaya çıktığı belirlenmelidir.

Demir eksikliği (kansızlık) tedavisinde; ilik nakli, kan verme gibi pek çok farklı yöntem kullanılabilir. Bu yöntemlerden hangisinin tercih edileceği konusunda da hastalığın türüne göre karar verilir.

Uygulanacak olan tedavi yönteminde dikkat edilmesi gereken en önemli detay, hastalığa neden olan etkenlerin iyileşmesini ve tedavi edilmesini sağlamaktır. Aksi takdirde kansızlık durumu tekrar edebilir.

Kadınlarda bu hastalığı tetikleyen adet dönemlerinin, kontrol altına alınması gerekir. Bu dönemleri yoğun sancılı ve ağrılı şekilde geçiren kadınların, hormonal destek alarak düzenli hale getirmeleri önerilir. Aynı zamanda kanda eksik olan mineraller ve maddeler de takviye edilmelidir.

Demir eksikliğinin oluşmasında etkili olan hücrelerin tedavi edilmeleri ve sorunların da çözülmeleri gerekli olur. Eğer bu durum yaşantınızı derinden etkileyecek boyuta ulaşırsa, kan nakli yöntemine de başvurulabilir.

Kansızlık tedavisinde bazen bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar da kullanılır. Genellikle bağışıklık sisteminin alyuvarlar yapımını durduruğu ya da parçaladığı durumlarda bu ilaçlara başvurulur.

Farklı ve çeşitli tedavi yöntemleri bulunan bu rahatsızlığın sebebi tespit edildiğinde rahat bir şekilde çözümlenebilir. Kaliteli, profesyonel ve uzman doktorların içerisinde yer aldığı Özkaya Tıp Merkezinde, bu işlemleri güvenli bir şekilde yaptırabilirsiniz.

Karaciğer Yağlanmasına Karşı 5 Öneri

Hem kadınlarda hem de erkeklerde neredeyse aynı sıklıkta görülen karaciğer yağlanması, karaciğer hücrelerinin olması gerekenden daha fazla yağ biriktirmesiyle oluşan bir hastalıktır. Sinsice ilerler ve genellikle kan testleri ya da ultrasonla tesadüfen teşhis edilir. Toplumun yüzde 25’ini tehdit eden bu hastalıkla ilgili bilinmesi gerekenler

Kimler risk altında?

Karaciğer yağlanması genellikle belirti vermez. Diyabeti, ailesinde kolesterol yüksekliği olanlarda, beslenme alışkanlığı düzensiz ve kalitesiz, özellikle obez kişilerde karaciğer yağlanmasında kuşkulanılmalı ve kontrole gidilmeli. Yağlı karaciğer hastalığı gelişimiyle obezite arasında her ne kadar sıkı ilişki olsa da bazen zayıf bir kişinin karaciğerinde de ileri derecede yağlanma ve hatta bu sebeple siroz gelişebilir. Karaciğer yağlanmasına yol açan etkenler alkol kullanımı, metabolik sendrom, diyabet, hipertansiyon, kalıtsal enzim bozuklukları ve ilaca bağlı karaciğer hücresi hasarıdır. Karaciğer testlerinde hafif yükseklik olan kişilere yapılan ultrasonografide yağlanma görülerek tanı konulur.

Tehlikeli midir?

Karaciğer yağlanmasının 2050 yılında karaciğer kanseri gelişiminde ilk sıradaki risk faktörü olacağı öngörülmektedir. Yani basit bir yağlanma karaciğer hücre harabiyeti, kanser dönüşümüne gidecek kadar ciddi problemlere sebep olabilir. Toplumun yaklaşık yüzde 25‘inde karaciğer yağlanması olduğu, bunların yüzde 25’inde siroz gelişeceği, siroz gelişenlerin yüzde 25’inde de kanser gelişiminin görüleceği düşünülürse sayı olarak en sık kanser gelişim sebebinin karaciğer yağlanması olacağı görülebilir. Karaciğer yağlanması zemininde karaciğer kanseri gelişimi için en önemli risk faktörleri; ileri yaş, bağ doku, şeker hastalığı, obezite ve bazı genetik yatkınlıkların varlığıdır.

Nelere dikkat edilmeli?

Bu hastalık için özel icat edilmiş, tek kullanımda durumu düzelten ilaç maalesef bulunmamaktadır. Basit tedbirler ve yaşam tarzı değişikliğiyle karaciğer yağlanması büyük oranda tersine çevrilebilir.

1-En önemli etken obezitedir ve hastanın kilo vermesi ile karaciğer yağlanmasında da belirgin düzelme görülür.
2- Diyabet, yüksek tansiyon, kolesterol gibi sorunların kontrol altına alınması karaciğer yağlanmasının gerilemesine yardımcı olur.
3- Sportif aktivite örneğin günde 1 saat tempolu yürüyüş karaciğer yağlanmasını önleyecek; yağlanması olan kişilerde de gerilemesine yardımcı olacaktır. Düzenli spor ve obeziteden korunma ile büyük bir grup karaciğer yağlanmasının önüne geçebilir.
4- Zeytinyağlı, yeşil sebze ağırlıklı, Omega 3’ten zengin beslenme, yani Akdeniz tipi beslenme de karaciğer yağlanması gelişiminde koruyucudur.
5-Kahvenin pek çok kalp ve diğer hastalıklardan, kanser gelişiminden koruyucu etkisi artık bilinmektedir. Karaciğer yağlanmasında da faydalıdır ve günde 1 fincan Türk kahvesi içilmelidir.

E-Hizmetler

7/24 Kolay & Hızlı Randevu

Özkaya Tıp Merkezi Özkaya Tıp Merkezi
0(312) 417 8585
netasistan-chat-logo

Özkaya İletişim Asistanı

Sizi Arayalım