Özkaya Tıp Merkezi
Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
MENÜ

Göz Kuruluğuna Ne İyi Gelir? Göz Kuruluğu Nasıl Geçer?

Göz kuruluğu, gözü kayganlaştıracak ve besleyecek kadar nitelikli gözyaşına sahip olmadığı bir durumdur. Göz kuruluğunda, gözlerde yanma, acıma, rahatsızlık hissi ve görme bozukluğu gibi kişinin günlük hayatını olumsuz etkileyen belirtiler ortaya çıkar. Göz kuruluğu ciddiye alınıp gerekli tedavinin yapılmadığı durumlarda kalıcı hasarlara neden olabilir. Göz kuruluğu için evde uygulanabilecek doğal ve pratik yöntemler de mevcuttur. Bu yöntemleri uygulayarak göz kuruluğunu tedavi edebilirsiniz.

Göz Kuruluğu Nedir?

Göz kuruluğu, gözyaşı sıvılarının üretiminde meydana gelen azalma sonucunda gözyaşının buharlaşması ve gözyaşının vücut tarafından salgılanmaması sonucu gözlerde batma, acıma, ve görme bozukluğu semptomlarıyla ortaya çıkan gözyaşı yetersizliği anlamına gelir. Bu belirtilerin dışında ayrıca yanma ve kaşıntı gibi semptomlar da gösteren göz kuruluğu, tedavi edilmediği takdirde kalıcı göz hasarlarına sebebiyet verebilir.

Göz Kuruluğu Neden Olur?

Göz kuruluğuna, başta gözyaşı üretiminin azalması veya gözyaşı buharlaşmasının artması olmak üzere, kontakt lens kullanımı, kuru ve tozlu havaya maruz kalmak ve lupus gibi hastalıklar neden olmaktadır. Bu gözyaşı üretiminin bozulması durumu hormon değişiklikleri, otoimmün hastalıklar, göz kapağı bezlerinde iltihaplanma veya alerjik göz hastalığı gibi nedenlerden kaynaklanabilir.

Bunlarla birlikte gözyaşı kuruluğunu nedenleri aşağıdaki gibidir:

  • Gözyaşı üretiminin azalması
  • Gözyaşı buharlaşmasının artması
  • Hormon değişimleri
  • Otoimmün hastalıklar
  • Göz kapağı bezlerinde iltihaplanma
  • Alerjik göz hastalıkları
  • Kontakt lens kullanımı
  • Yaşlılık
  • Tiroid bozuklukları
  • A vitamini eksikliği
  • Kullanılan bazı ilaçlar (tansiyon, antidepresan, parkinson)

Göz Kuruluğu Belirtileri Nelerdir?

Göz kuruluğunun görülen en yaygın belirtileri göz kızarıklığı, kaşıntı, yanma hissi ve görüşte meydana gelen bulanıklık olarak kabul edilir. Tüm bu belirtilerle birlikte göz kuruluğu belirtileri şu şekilde sıralanabilir:

  • Gözlerde yanma, batma, kaşınma ve acıma hissi
  • Göz kızarıklığı
  • Görüş açısında bulanıklık
  • Gece araba sürerken problem yaşanması
  • Gözlerin içinde meydana gelen mukus
  • Işığa hassasiyet
  • Kontakt lens takarken zorluk
  • Göz yorgunluğu
  • Tahriş sonucu gözlerin sulanması

Göz Kuruluğuna Ne İyi Gelir?

Gözyaşı üretiminin yetersiz olmasından kaynaklanan göz kuruluğunun tedavisi için evde uygulanacak doğal ve pratik yöntemler mevcuttur. Sıcak kompres, gözyaşı damlası kullanmak, gözlerin dinlendirilmesi ve temiz tutulması gibi uygulamalar göz kuruluğuna iyi gelen yöntemler arasında kabul edilir.

Göz kuruluğuna iyi gelen yöntemler şu şekilde sıralanabilir:

Göz Kapaklarınızı Her Gün Temizleyip, Nemlendirin

Gözlerdeki tıkanmış yağları gevşetmek ve kuruluğu önlemek için temiz bir bezi ılık suyla ıslatarak gözler kapalı bir şekilde 1 dakika boyunca gözün üzerine uygulamak göz kuruluğuna iyi gelebilir. Daha sağlıklı sonuç almak için bu uygulamaları doktor kontrolünde yapmak gerekir.

Gözyaşı Damlası Kullanın

Gözyaşı serum damlaları, merhemler ve yapay gözyaşı da göz kuruluğuna iyi gelen yöntemler arasında yer alabilir. Ancak özellikle yapay gözyaşı göz kuruluğunu geçici olarak hafifletir ve altında yatan nedeni tam olarak tedavi etmez.

Kontakt Lens Kullanıyorsanız Çıkarıp, Gözlük Takmayı Deneyin

Kontakt lens kullanımında özellikle kuru göz sorunu yaşayan kişiler için özel hazırlanan lens kullanılmasına dikkat edin. Buna rağmen göz kuruluğu sorunu yaşıyorsanız lensleri çıkarıp, gözlük takarak gözlerinizi dinlendirmeye çalışın.

Vücudun Su İhtiyacını Karşılayın

Vücudun olduğu gibi gözlerinde sağlıklı kalabilmek için suya ihtiyacı vardır. Vücudun su ihtiyacını karşılayabilmek için günde en az 2 litre su içmeye özen gösterin.

Kirpikleri Temiz Tutun

Göz kapaklarıyla birlikte çevresindeki deri ve kirpikleri sık sık temiz tutmak da meydana gelen iltihap ve tahrişi önlemeye yardımcı olabilir.

Daha Fazla Göz Kırpın

Uzun süre tek bir noktaya bakmak da göz kuruluğuna neden olabilir. Bu durumun önüne geçmek için her 20 dakikada bir 20 saniye boyunca gözlerinizi kapalı tutarak gözlerin nemlenmesini sağlayabilirsiniz.

Ekrana Uzun Süre Bakıyorsanız, Belirli Aralıklarla Ara Verin

Bilgisayar kullanırken tek bir noktaya uzun süre bakmamaya ve gözlerinizi mümkün olduğunca dinlendirmeye çalışın. Dinlendirmeyle birlikte göz kırpma işlemi gözyaşı üretimini destekleyici nitelikte olabilir.

Bulunduğunuz Ortamın Nemli Olmasına Dikkat Edin

İçinde bulunulan ortamın kuru olması da göz kuruluğunun sebeplerinden sayılır. Bulunduğunuz ortamı nemlendirmek için ıslak bir havluyu kalorifer peteğinin üstüne koyarak veya soğuk buhar makinesi çalıştırılarak ortamı nemlendirmeye çalışın.

Omega-3 Takviyeleri Alın

Yapılan çalışmalar, gözlerdeki yağ üreten bezlerin daha iyi çalışmasına destek olan omega-3 yağ asidi takviyesinin göz kuruluğuna iyi geldiğini ve gözyaşı üretimini sağladığını ortaya koymuştur. Omega-3 içeren balıkların dışında ceviz, bitkisel yağlar ve keten tohumunun içinde de yüksek miktarda omega-3 yağ asitleri bulunur.

Güneş Gözlüğü Takmayı Deneyin

Gözyaşlarının daha hızlı kurumasına neden olan kuru rüzgarlardan ve çevresel faktörlerden korunmak için güneş gözlüğüyle gözünüzü çevrelemeye çalışabilir ve göz kuruluğunun önüne geçebilirsiniz.

Beslenme Düzeninizi Değiştirin

Özellikle glutensiz besinlerin yer alacağı bir diyet programı uygulamak, gözlerdeki iltihaplanmanın önüne geçerek göz kuruluğu semptomlarını yatıştırabileceği belirtilir.

Uyku Düzeni Ve Saatine Dikkat Edin

Yapılan araştırmalar, yeterli düzeyde uyumamanın sonucu olarak gözyaşı salgılarının azaldığını ortaya koymuştur. Düzenli uykunun göz sağlığına iyi geldiğini ve göz kuruluğunu önleme konusunda destekleyici bir yol olduğu da belirtilmiştir.

Sigara Dumanı Olan Ortamdan Uzak Durun

Sigaranın zarar verdiği bölgelerden biri de gözdür. Sigara dumanının bulunduğu ortamda yer almak göz kuruluğu oluşturup gözyaşı üretimine zarar veren durumlardandır.

Göz Kuruluğu Nasıl Teşhis Edilir?

Göz kuruluğu teşhisi öncelikle kişinin tıbbi geçmişi, muayene ve sonrasında göz testleri aracılığıyla teşhis edilir.

Göz kuruluğunun teşhisinde başvurulan yollar şunlardır:

  • Göz muayenesi
  • Tıbbi geçmiş
  • Göz testleri
  • Yarık lamba muayenesi
  • Schirmer testi
  • Gözyaşı kırılma süresi testi

Bunlarla birlikte göz kuruluğunun altında yatan başka bir neden olup olmadığının kontrolü için doktor tarafından antikor testleri de istenebilir.

Göz Yorgunluğu Nedir? Göz Yorgunluğu Belirtileri Nelerdir?

Göz yorgunluğu, uzun süre kitap okumak, araba kullanmak veya bilgisayar-telefon ekranına bakmanın sonucunda yoğun kullanıma bağlı olarak gözlerin yorulmasıdır. Genellikle ciddi bir rahatsızlık olmayan göz yorgunluğu, semptomların şiddetlendiği durumlarda kişinin günlük hayatını ve hayat kalitesini etkiler. Gözlerde ağrı, sulanma, kaşıntı, bulanık veya çift görme ve baş ağrısı göz yorgunluğu yaşayan kişilerde görülen yaygın belirtilerdir. Günlük alışkanlıklar ve rutinlerde yapılacak değişiklik göz yorgunluğunu giderirken altta yatan bir hastalık söz konusuysa tıbbi tedavi gerekebilir.

Göz Yorgunluğu Nedir?

Tıbbi ifadesi asteponi olan göz yorgunluğu, uzun süre odaklanmayı gerektiren aktivitelerin sonucu olarak gözün yorulmasıdır. Göz yorgunluğuna en sık neden olan aktiviteler uzun süre kitap okumak, araba kullanmak veya bilgisayar-telefon ekranına uzun saatler bakmaktır. Yaygın bir durum olan göz yorgunluğu ciddi bir rahatsızlık kabul edilmez ancak semptomlar şiddetlenirse kişinin hayat kalitesini düşürür.

Gözlerde sulanma, kaşıntı, ağrı, bulanık veya çift görme, ışığa karşı duyarlılık ve gözleri açık tutmakta zorluk çekmek gibi belirtiler gösteren göz yorgunluğu, gözün dışında organlara da etki edebilir ve bunun sonucunda baş ağrısı, boyun ağrısı ve konsantrasyon bozukluğu gibi semptomlar da ortaya çıkabilir.

Genellikle ciddi bir rahatsızlığa işaret etmeyen göz yorgunluğu, belirtilerin uzun süre devam etmesi ve şiddetlenmesi halinde bir göz muayenesine ihtiyaç duyabilir. Göz muayenesi sonrası bir hastalık teşhisi olursa doktor tarafından tıbbi tedavi uygulanır.

Tıbbi tedaviye ihtiyaç duyulmayan göz yorgunluğu vakaları kişinin günlük hayatında gerçekleştireceği değişikliklere bağlı olarak iyileşir. Bu değişiklikler, göz yorgunluğuna neden olan faktörlere mesafe koymayı içerir. Kitap okuma süresinin gözü yormayacak şekilde sınırlandırılması, uzun mesafe araç kullanımına dikkat edilmesi ve bilgisayar-telefon kullanımına zorunlu durumlar dışında ara verilmesi bu değişikliklerin başında gelir.

Göz Yorgunluğu Neden Olur?

Ara vermeden kitap okumak, uzun mesafe araç kullanımı, bilgisayar ve telefon ekranına çok sık bakmak, parlak ışıklara maruz kalmak ve stres gibi faktörler göz yorgunluğuna neden olan durumların başında gelir. Bu durumlar yaşandığında göz kasları yorulur ve göz yorgunluğu meydana gelir.

Göz yorgunluğuna neden olan durumları sıralamak gerekirse;

  • Ara vermeden kitap okumak
  • Uzun mesafe araç kullanımı
  • Bilgisayar, telefon ve dijital cihazlara çok sık bakmak
  • Parlak ışıklara maruz kalmak
  • Uzun süreler odaklanmayı gerektiren işlerde çalışmak
  • Gözlerde kırma hatası sorunu ve kas problemleri yaşamak
  • Stres ve yorgunluk
  • Yanlış gözlük seçimi
  • Kuru gözlere sahip olmak

Göz Yorgunluğu Belirtileri Nelerdir?

Göz yorgunluğu yaşayan kişilerde gözlerde ağrı, kaşıntı, sulanma, bulanık veya çift görme, fotofobi adı verilen ışığa karşı hassasiyet, gözleri açık tutmakta zorluk çekmek gibi belirtiler görülür. Ayrıca göz yorgunluğu gözlerin dışında da belirtiler gösterebilir. Göz dışında meydana gelen belirtiler ise baş ağrısı, boyun ağrısı, omuz ağrısı ve konsantrasyon bozukluğudur.

Göz yorgunluğu görülen kişilerde şu belirtiler ortaya çıkar:

  • Gözlerde ağrı, acı ve yanma
  • Gözlerde kızarıklık
  • Göz kaşıntısı
  • Gözlerde aşırı sulanma
  • Bulanık veya çift görme durumu
  • Işığa karşı hassasiyet (fotofobi)
  • Gözleri açık tutmakta zorluk çekmek
  • Göz kapağında kas spazmları
  • Baş, boyun, omuz ve sırt ağrısı
  • Konsantrasyon zorluğu

Gözlerde Ağrı, Acı Ve Yanma

Özellikle uzun süre telefon veya bilgisayar ekranına bakan kişilerde göz yorgunluğu meydana gelir. Göz yorgunluğuna bağlı olarak gözlerde ağrı, acı ve yanma görülür.

Göz Kaşıntısı

Göz yorgunluğu yaşayan kişilerde görülen yaygın belirtilerden biri de göz kaşıntısıdır. Göz yorgunluğunun uzun süre devam ettiği durumlarda kaşıntı kişiyi rahatsız edici bir boyuta ulaşabilir.

Gözlerde Kızarıklık

Göz yorgunluğu yaşayan kişilerin gözlerinde kızarıklığa rastlanır. Bu kızarıklık, göz yorgunluğunun getirdiği kaşıntıyla birlikte de oluşur. Çünkü gözlerini kaşıyan kişilerin gözleri kızarır.

Gözlerde Aşırı Sulanma

Göz yorgunluğu, gözlerde aşırı sulanmayı da beraberinde getirebilir. Gözlerin aşırı sulanmasıyla gözlerden yaş gelir.

Bulanık Veya Çift Görme Durumu

Göz yorgunluğu aynı zamanda kişinin görüş açısını da etkiler. Görüş açısının etkilenmesiyle bulanık veya çift görme problemi ortaya çıkabilir.

Fotofobi Adı Verilen Işığa Karşı Hassasiyet

Işığa karşı hassasiyet yaşıyorsanız gözlerinizde göz yorgunluğu yaşıyor olabilirsiniz.

Gözleri Açık Tutmakta Zorluk Çekmek

Göz yorgunluğu yaşayan kişiler gözlerini açık tutmakta zorluk çekebilir. Bu durum her göz yorgunluğu yaşayan kişide görülmeyebilir ancak meydana geldiğinde kişiyi olumsuz etkileyebilir.

Göz Yorgunluğu Nasıl Teşhis Edilir?

Göz yorgunluğu çoğu zaman kendiliğinden geçer ancak uzun sürdüğünü fark ediyorsanız göz doktoruna başvurabilirsiniz. Göz doktoru, yaşadığınız belirtiler ve şikayetleri öğrendikten sonra bir göz muayenesi gerçekleştirir. Göz muayenesinde uygulanan standart tetkiklerin ardından göz yorgunluğunun altında yatan nedene bağlı olarak gerekirse tıbbi tedaviye yönelebilir.

Göz Yorgunluğu Tedavisi Nasıl Yapılır?

Göz yorgunluğu, genellikle kendiliğinden geçer veya kişinin hayatında yapacağı değişiklikler sonucunda iyileşir. Bu değişikler gözü yoran faaliyetleri sınırlamayı kapsar. Bunların başında ara vererek kitap okumak, uzun mesafe araç kullanımında daha dikkatli olmak ve telefon-bilgisayar kullanımını sınırlamak gelir. Ayrıca doktor önerisiyle gözlük veya kontakt lens de kullanılabilir.

Göz yorgunluğu tedavisi aşağıdaki uygulamaları içerir:

  • Ara vererek kitap okumak
  • Uzun mesafe araç kullanımında daha dikkatli olmak
  • Telefon-bilgisayar kullanımını sınırlamak
  • Gözlük veya kontakt lens takmak
  • Göz damlası kullanmak
  • Ortamın ışıklandırmasını gözü yormayacak şekilde ayarlamak

Faranjit Nedir ve Belirtileri Nelerdir? Farenjite Ne İyi Gelir?

Farenjit, boğazın arkasında kalan kısımdaki mukoza zarının iltihaplanması sonucu boğazda yanma, ağrı ve yutma güçlüğüne neden olan bir rahatsızlıktır. Boğazın arka kısmında bademcikler olarak bilinen yutak bölgesi ve gırtlak arasında meydana gelen şişliğe farenjitin tanımıdır. Faranjit sıklıkla soğuk algınlığı, grip, coxsackie virüsü veya öpücük hastalığı, grip, bakteriyel enfeksiyonlar ya da streptococcus bakterisi enfeksiyonunun bir sonucudur. Risk faktörleri arasında sigara ve alkol kullanımı, kuru ile kirli hava gibi etkenler de yer almaktadır.

Faranjit Nedir?

Farenjit, yutak bölgesi ve boğazın arka kısmında bulunan mukoza zarının iltihabı ve tahrişidir. Akut ve kronik faranjit olarak iki türü bulunan hastalıkta akut faranjite bakteriyel enfeksiyon neden olur. Boğaz ağrısı, boğazda kaşıntı, ateş, öksürük ve yutma güçlüğü faranjitin en sık görülen belirtilerdir. 

Bol su içmek, tuzlu su gargarası ve ılık içecekler faranjit semptomlarını bastırmada etkilidir. Bu süreçte istirahat edilmeli ve boğazı tahriş edici gıdalardan kaçınmalıdır. Ağır vakalarda, doktor antibiyotik reçete edebilir. 

Faranjit Tipleri Nelerdir?

Boğaz iltihabından kaynaklı olarak ortaya çıkan farenjit, akut ve kronik olmak üzere ikiye ayırılır. Akut farenjitte hastanın şikayetleri daha belirgindir. Boğaz ağrısı, yutkunma zorluğu, boğazda kuruluk, yanma veya kaşınma hissi, ateş, öksürük gibi şikayetler olur. Kronik farenjitte belirtiler daha hafiftir fakat süreklidir. Boğazda kuruluk, gıcık, yanma ve yabancı cisim hissi, hafif yutkunma zorluğu gibi şikayetler olur. Akut farenjit genellikle bir üst solunum yolu enfeksiyonudur. Kronik farenjitte ise yine enfeksiyon etkenleri rol oynamasına rağmen genellikle tahriş edici bir faktör vardır.

Faranjit Neden Olur?

Farenjit, ağız ve burun boşluğunun arkasındaki farenks adı verilen yutak bölgesinin iltihabıdır.  Çoğu durumda bu iltihaplanmaya bakteriyel ve viral enfeksiyonlar neden olmaktadır. Özellikle virüsler, farenjit hastalığının en yaygın nedeni olarak bilinir. Nadir durumlarda alerji, travma, reflü ve kanserde neden olabilmektedir. Farenjite neden olan faktörler özetle şu şekildedir:

  • Bademcik iltihabı
  • Çevresel kirlilik
  • Alerjik reaksiyonlar
  • Reflü
  • Kızamık
  • Soğuk algınlığının nedenlerinden biri olan adenovirüs
  • Suçiçeği
  • Çocuk hastalığı olan krup (Krup, halk arasında yalancı kuşpalazı, yalancı difteri ya da akut larenjit olarak da adlandırılır)
  • Boğmaca
  • A grubu streptococcus

Farenjit Bulaşır Mı?

Farenjitin hem viral hem de bakteriyel formları bulaşıcıdır. Farenjite neden olan mikroplar, burun ve boğazda yaşama eğilimindedir. Sonuç olarak farenjit virüs ya da bakteri kaynaklı olabileceğinden, bu hastalık bulaşıcıdır. Farenjit şu şekilde bulaşabilir:

  • Hastalığı olan bir kişi öksürdüğü veya hapşırdığında, virüs ya da bakteri içeren minik damlacıklar havaya yayılır. Bu havayı soluyan kişi farenjit olabilir.
  • Kirlenmiş nesnelere dokunmak ve sonra kişinin kendi yüzüne elleriyle dokunması da bulaşa neden olur.
  • Kontamine yiyecek ve içecek tüketmek de önemli nedenler arasındadır.

Faranjit Risk Faktörleri Nelerdir?

Farenjit, bağışıklık sisteminin düşmesi, mevsim geçişi, aşırı kalabalık ortamda bulunma gibi faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Farenjitin gelişme riskini artıran bir dizi faktör mevcuttur. Farenjit için risk faktörleri şöyle sıralanır:

  • İleri yaşlı bireyler
  • Kapalı çalışma alanında çok fazla vakit geçirenler
  • Kimyasal tahriş edici maddelere maruz kalan kişiler
  • Sigara kullanımı
  • Gastroözofageal reflü hastalığı ( GERD )
  • Düşük bağışıklığa sahip olan kişiler
  • Burunda yapısal eğrilik ve buru eti gibi tıkanıklık oluşturan nedenler
  • Kronik bademcik sorunları
  • Alerjik rinit
  • Baskılanmış bağışıklık sistemi
  • Sinüs enfeksiyonları

Faranjit Belirtileri Nelerdir?

Faranjitin belirtileri boğazda kaşıntı, yanma, öksürük ve yutma güçlüğü, geniz akıntısı, öksürük, ateş, baş ağrısı, eklem ve kas ağrılarıdır. Eğer yutkunma ve konuşmada artan bir ağrı, bademcik şişmesi, boğaz kuruluğu, hapşırma ve burun akıntısıda bu belirtilere eşlik ediyorsa faranjit olduğu düşünebilir. 

Faranjit belirtileri şunlardır:

  • Boğazda kaşıntı, yanma ve ağrı
  • Öksürük
  • Geniz akıntısı
  • Bademciklerde şişme
  • Yutma güçlüğü
  • Ses kısıklığı
  • Boğazın arkasında beyaz leke oluşumu
  • Burun akıntısı
  • Kas ve eklem ağrıları
  • Ateş
  • Boyun ve çenedeki lenflerde şişme
  • Baş ağrısı
  • Mide bulantısı
  • Ağızda alışılmadık bir tat

Akut Farenjitin Belirtileri Nelerdir? 

Akut faranjit sıklıkla boğazda ağrı, kuruluk, yutma güçlüğü ve ateş şikayetleri görülmektedir. Vücutta halsizlik, kırgınlık, yemek yemede zorlanma ve öksürükte görülen diğer belirtiler arasında yer almaktadır. Hastanın kan tahlillerine bakıldığında ise enfeksiyon değerlerinden CRP, lenfosit, notrofil, lökosit gibi değerlerde yükselme görülebilmektedir.

Kronik Faranjit Belirtileri Nelerdir?

Kronik faranjitin belirtileri daha hafif hissedilmekle beraber süreklidir. Hastanın şikayetleri uzun zamandır sürmektedir. Burun tıkanıklığına bağlı ağızdan nefes alma, alerji ya da sinüzit sonucu oluşan geniz akıntısıyla sürekli boğaz temizleme, çoğu zaman reflünün kronik faranjit tablolarına neden olması, ağızda acımsı bir tat ve acıma, boğazda kuruluk, yanma, yutkunma zorluğu hastaların şikayetleri arasında yer almaktadır. Kronik faranjite hangi sorun neden oluyorsa tedavi yöntemi de buna göre farklılık göstermektedir.

Faranjit Nasıl Önlenir?

Farenjit ve diğer enfeksiyonlara yakalanma ile bulaş riski şu yollarla azaltılabilir:

  • Elleri iyice ve düzenli olarak yıkamak
  • Öksürürken veya hapşırırken ağzı ve burnu kapatmak
  • Bulaşıcı viral veya bakteriyel enfeksiyonları olan kişilerle yakın temastan kaçınmak
  • Sigara içmekten ve sigara dumanına maruz kalmaktan kaçınmak
  • Tozlu yerlerde ve kirli havada bulunmamak
  • Aşırı sıcak ve soğuk gıdalar tüketmemek
  • Ortak yüzeylerde sanitasyon ajanlarını kullanmak
  • Çalışma ve yaşam alanlarını mümkün olduğunca havalandırmak
  • Kimyasal tahriş edici maddelerle temastan kaçınmak

Faranjite Ne İyi Gelir?

Gün içerisinde bol sıvı tüketmek, ılık tuzlu su ile gargara yapmak, faydalı olan tavuk suyu gibi çorbalar içmek dinlenmek faranjite iyi gelen doğal yöntemlerdir.

Faranjite iyi gelen doğal yöntemler şu şekilde listelenebilir:

  • Faranjitte papatya, nane, hatmi, ekinezya, ıhlamur ve meyan kökü gibi bitki çayları içmek
  • Bol su içerek boğaz kuruluğunu azaltmak
  • Ilık tuzlu su ile gargara yapmak
  • Bal tüketerek boğazdaki tahrişi azaltmak
  • Tavuk suyu çorbası içmek boğazı rahatlatır
  • Dinlenmek

Adaçayı, ekinezya gibi bitkilerden faydalanın

Ekinezya ve adaçayı, boğaz ağrısını ve kaşınmayı hafifletmek için klorheksidin / lidokain kullanan bir sprey kadar etkili olduğunu göstermiştir. Adaçayı antibakteriyel ve antiseptiktir. Ekinezya da bağışıklık güçlendirici etkilere sahip olabilir. Ada çayını gargara şeklinde yapabilir ve o şekilde tüketebilirsiniz. Ada çayı, farenjitin neden olduğu boğaz iltihabına da iyi gelir. Yine limon suyu ve demlenmiş ada çayı ile gargara yapmak da farenjite iyi gelir.

Çiğ sarımsak tüketin

Antiseptik özelliği bulunan sarımsağın, bakteriyel enfeksiyona yardımcı olarak farenjitin yol açtığı boğaz ağrısını hafifletmeye katkı sağlar.

Çiğ sarımsak ezildiğinde; antibakteriyel, antifungal ve antiviral özelliklere sahip allisin adlı bir bileşik açığa çıkarır. Boğaz ağrısı için sarımsak kullanmanın en iyi yolu, çiğ şekilde çiğnemek veya bir dilim alıp 15 dakika boyunca emmektir. Çiğ sarımsağı daha kolay yutmak için rendeleyebilir, üzerine bal veya zeytinyağı ekleyebilirsiniz.

Nane çayı için

Birçok faydası bulunan nane, çiğnendiği takdirde faranjit hastalığına da iyi gelmektedir. Nane, boğaz ağrısını yatıştırabilir ve kuru öksürüğü hafifletebilir. Nane, demlenerek çay şeklinde içilebilir.

Faranjit Nasıl Geçer?

Bakteriyel kaynaklı farenjitlerde hastaya burun spreyi, antibiyotik, pastil veya ağrı kesici ilaçlar verilirken; viral farenjitlerde ise semptomları önleyici tedaviler kullanılır. Bunlarla birlikte viral enfeksiyon kaynaklı farenjit şikayeti olan kişilere şu önerileri içerek uyarılarda bulunulur:

  • Bol bol dinlenmek
  • Boğaz ağrısını hafifletmek için ibuprofen, asetaminofen veya aspirin (yalnızca yetişkinler) almak
  • Bol su içmek
  • Ilık tuzlu suyla gargara yapmak
  • Boğazı rahatlatmak için ılık sıvılar (çay veya et suyu) veya soğuk sıvılar içmek ya da jelatinli tatlılar ile aromalı buzlar yemek
  • Gece boğaz kuruluğu olabileceği için aralıklarla ılık su tüketmek
  • Boğaz kuruluğunu gidermek için soğuk bir buharlaştırıcı uygulamak
  • Uzman tarafından önerilen boğaz pastilleri veya anestezik boğaz spreyleri kullanmak

Faranjit Nasıl Teşhis Edilir?

Akut veya kronik farenjit teşhisi konulmadan önce ilk olarak hastanın öyküsü öğrenilir. Sonrasında doktor tarafından yapılan fizik muayene ile birlikte farenjit teşhisi konulabilir. Doktor gerek gördüğü takdirde birtakım testler isteyebilir. Doktorun isteyebileceği testler arasında; boğaz sürüntüsü, kan testi, akciğer röntgeni ve kültür antibiyogram testi yer alır.

Boğaz kültürü testi, kişinin boğazından çubuklu bir pamuk yardımıyla alınan sürüntü ile yapılır. Doktor test sırasında boğazdaki salgılardan bir örnek almak için pamuklu çubuk kullanır. Doktor hızlı bir strep testi yapabilir. Testin ardından streptococcus için pozitif olunup olunmadığı birkaç dakika içinde öğrenilebilir. Doktor, kan testi de isteyebilir. Koldan alınan kan örneği test için bir laboratuvara gönderilir. Bu test neticesinde kişinin mononükleoz olup olmadığı belirlenebilir. Tam kan sayımıyla (CBC) enfeksiyonun başka bir tür olup olmadığını belirlemek amacıyla yapılabilir.

Faranjit Nasıl Tedavi Edilir?

Akut farenjitte enfeksiyon söz konusu olduğundan enfeksiyon tedavisi önemlidir. Bunun yanı sıra, ağrı kesici-ateş düşürücü ilaçlar, öksürük kesiciler ve ağız gargaraları kullanılabilir. Kronik farenjitin ise tedavisi oldukça zordur. Bu hastalık çoğu zaman tam olarak ortadan kaldırılamaz. Hastalığa neden olan bozukluklar var ise, bunların ortadan kaldırılması önemlidir. (Alerji, kemik eğriliği, et büyümesi, reflü, vb)

Ne Zaman Doktora Görünmeliyim?

Farenjit hastaları, şu şikayetlerden herhangi birini yaşarlarsa doktora başvurmalılardır:

  • Semptomların 10 günden fazla sürmesi
  • Yutma sırasında zorluk ve boğazda şiddetli ağrı
  • Nefes almakta yaşanan güçlük
  • Vücutta döküntü

Öte yandan farenjit, tedavi edilmediğinde nadir durumlarda hayatı tehdit eden romatizmal ateşe veya sepsise (bakteriyel kan enfeksiyonu) yol açabilir. Yaşamı tehdit eden aşağıdaki semptomlardan herhangi birine sahip olan kişi derhal tıbbi yardım almalıdır.

  • Bayılmak veya tepkisizlik gibi bilinç veya uyanıklık düzeyinde değişiklik
  • Kısa bir an için olsa bile kafa karışıklığı veya bilinç kaybı
  • Yüksek ateş
  • Eklem ağrısı veya sarsıntılı hareketler
  • Hızlı kalp atış hızı (taşikardi)
  • Nefes darlığı, nefes almada güçlük, nefes darlığı, hırıltılı solunum, nefes alamama, boğulma gibi solunum veya nefes alma sorunları
  • Şiddetli acı
  • Dil veya boğazda ani şişme

Kuru Öksürük Neden Olur? Kuru Öksürüğe Ne İyi Gelir?

Kuru öksürük mukus üretimi olmayan boğazda gıdıklanma hissi ile ortaya çıkmaktadır. Soğuk algınlığı, grip ya da bronşitten sonra görülebilir. Bunların yanında kalp yetmezliği ve akciğer kanseri gibi hastalıklar da kuru öksürük nedenleri arasında sayılır. Bazı kişilerde kuru öksürüğün yanında göğüste sıkışma ve göğüs ağrısı da olabilir.

Kuru Öksürük Nedir?

Kuru öksürük, balgam veya mukus üretilmemesiyle ortaya çıkan verimsiz öksürük çeşididir. Kuru öksürük genellikle geçicidir ve aslında nadiren arkasında ciddi bir sebep yatar. Kuru öksürüğü balgamlı öksürükten ayıran farkı balgamın vücuttaki mikrobu atmaya, boğazı temizlemeye yardımcı olmasıdır, kuru öksürükte bu gerçekleşmediği için ataklar halinde gelebilen kuru öksürük oldukça rahatsız edicidir. üst solunum yolları enfeksiyonu olarak bilinir. Bunu yanında alerjiler ve virüsler de kuru öksürüğe zemin hazırlar. Evde uygulayabileceğiniz yöntemler ve bitkisel tedaviler kuru öksürüğe iyi gelir.

Mentollü öksürük pastilleri, bol su tüketimi, et suyu çorbası ve sıcak içecekler, tuzlu su gargarası, bal, buhar solumak ve bromelain takviyesi almak kuru öksürüğü durdurabilen doğal yöntemlerdir.

Kuru Öksürük Neden Olur?

Grip ve soğuk algınlığı döneminde ıslık ve mukuslu öksürük görülse de hastalığın sonlarına doğru kuru öksürük görülmektedir. Kuru öksürüğe çeşitli enfeksiyon, hastalık ve diğer faktörler neden olabilir. En yaygın nedeni üst solunum yolları enfeksiyonu ve bronşit olan kuru öksürüğün nedenleri şöyle sıralanabilir:

  • Soğuk algınlığı ve grip
  • Covid-19
  • Alerjiler ve astım
  • Bronşit
  • Çocuklarda görülen krup hastalığı
  • Gastroözofageal reflü hastalığı
  • Yüksek tansiyon
  • Reflü
  • Zatürre
  • Sigara tüketimi
  • Boğmaca
  • İlaçların yan etkileri

Bunların yanında soğuk hava, hava kirliliği, nemsiz bir ortam, toz, polen ve duman gibi nedenlerden de kuru öksürük ortaya çıkabilir.

Kuru Öksürüğe Ne İyi Gelir?

Bol su içmek, öksürük önleyici şuruplar, ballı limonlu su, zencefil, zerdeçal veya hatmi kökü gibi sıcak bitki çayları tüketmek, sıcak duş almak ve boğaz pastili emerek tükürük üretimini arttırmak boğazı nemlendirerek kuru öksürüğe iyi gelir.

Kuru öksürüğü gidermeye yardımcı yöntemler şunlardır:

  • Bol su içmek
  • Boğaz pastili emmek
  • Zencefil, zerdeçal veya hatmi kökü gibi sıcak bitki çayları tüketmek
  • Sıcak duş almak ve buhar solumak
  • Ilık tuzlu su gargarası yapmak
  • Ballı limonlu ılık su içmek
  • Bulunulan ortamı nemlendirmek
  • Bromelain almak
  • C vitamini takviyesi yapmak
  • Duman veya ağır kokular gibi boğazı tahriş edebilecek maddelerden kaçınmak

Aşağıda sıralanan yöntemler kuru öksürüğün doğal tedavisinde etkili olacaktır:

Bol Sıvı Tüketin

Su başta olmak üzere sıvı tüketimi boğaz kuruluğunu önler, boğazın nemli kalmasına ve yumuşamasına yardımcı olarak kuru öksürüğe iyi gelir. Günde en az 8 bardak su içilmesine dikkat edilmelidir. 

Sıcak Duş Veya Sıcak Su Buharı Soluyarak Boğazı Nemli Tutun

Sıcak duş almak hem vücudu rahatlatır hem de buharın etkisiyle boğaz kuruluğunu azaltarak kuru öksürüğün hafiflemesine yardımcı olur.

Tuzlu Su İle Gargarası Yapın

Ilık tuzlu su ile yapılan gargara kuru öksürük nedenli boğazda oluşan rahatsızlık ve tahrişi hafifletmeye yardım eder, kuru öksürüğe iyi gelir. Tuzlu su gargarası aynı zamanda boğazdaki bakterilerin öldürülmesini de sağlar. Bir çay kaşığı tuzu bir bardak su da eriterek gargara yapabilirsiniz.

Boğaz Pastilleri Emin

Kuru öksürük durumunda bal, okaliptüs, mentol gibi bileşene sahip olan boğaz pastillerini emmek, tükürük üretimini artırmaya yardım eder, boğazdaki kuruluğu önleyerek öksürüğü ortadan kaldırmaya destek olur.

Bal Tüketin

Her türlü öksürüğe karşı tüketilen bal, bilinen en eski öksürük kesici besinler arasında yer alır. Bal, zencefil, limon, tarçın ve karabiber karıştırıldığında da hem boğaz tahrişini önler hem de kuru öksürüğü hafifletmeye yardımcı olur. Doğal bir anti-inflamatuar etki yaratan bal, enfeksiyonların hafiflemesinde de etkilidir.

Ilık Ballı Limonlu Su İçin

Bal ve limon kuru öksürük için etkilidir. Balın antibakteriyel özellikleri kuru öksürüğe neden olan bakterilerle savaşabilirken, limonun güçlü antioksidan özellikleri bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. Tahriş olmuş solunum yollarını rahatlatmak için sıcak çay veya ballı ve limonlu su içebilirsiniz.

Zencefil, Zerdeçal Veya Hatmi Kökü Gibi Bitki Çaylarından Yararlanın

Zerdeçal ve zencefil antibakteriyel ve antinflamatur özelliklere sahiptir. Zerdeçal’ın içindeki kurkumin maddesi kuru öksürükte dahil olmak üzere pek çok boğaz rahatsızlığına iyi gelir. Hatmi kökü ise öksürük şurupları ve pastillerinde kullanılan bir bitkidir ve aynı zamanda antibakteriyel özelliklere sahiptir.

Ortamı Nemlendirin

Nem, burun üzerinden hava geçişi sağlar ve boğaz ağrısını rahatlatarak kuru öksürüğü hafifletir. 

Kuru Öksürüğe İyi Gelen Bitki Çayları Nelerdir?

 Özellikle içerisinden antioksidan ya da bağışıklık güçlendirici bazı bitkiler kuru öksürüğe iyi gelir. 

Zencefil

Mide rahatsızlıklarına karşı etkili olan zencefil, kuru öksürüğe de iyi geldiğini bilinmektedir. Solunum yollarındaki kasların gevşemesine yardımcı olarak öksürük refleksinin baskılanmasını sağlar. Bal ile beraber tüketilen zencefil, çay ya da şeker şeklinden de yenebilir.

Zerdeçal

Anti-inflamatuar özelliği bulunan zerdeçal, uzun yıllardır alternatif tıp alanında kuru öksürüğe karşı kullanılır. Astım ve kuru öksürük gibi semptomların hafiflemesine yardımcı olur. Zerdeçal kapsül ya da çay olarak tüketilebileceği gibi bal ile karıştırılarak da kuru öksürüğe karşı tüketilir.

Mercan Köşk

Kekik türü olarak bilinen mercan köşk, astım, bronşit ve soğuk algınlığı gibi hastalıklara karşı tüketilmektedir. Bu hastalıklarla ilişkili olan kuru öksürüğün de giderilmesini sağlar. 4 çay kaşığı kurutulmuş mercan kökünü sıcak suda demleyin. Gün 3 defa tükettiğinizde anti-inflamatuar etkisi sayesinde öksürüğün hafiflemesini sağlar.

Meyan Kökü

Meyan kökü, boğaz ağrısının hafiflemesine ve boğazın nemli kalmasına yardımcı olan bileşenler içerir. Meyan kökü tüketmek kuru öksürüğe iyi gelmektedir. 2 yemek kaşığı meyan kökünü kaynar suya attıktan sonra 10 dakika demlenir ve süzülerek tüketilir. Meyan kökü kullanımında doz önemlidir. Uzun süreli kullanımda baş ağrısına ve yorgunluğa neden olabilir.

Hatmi Kökü

Hatmi bitkisinin kökü olan hatmi kötü, eski zamanlardan bu yana boğaz ağrısına karşı kullanılmaktadır. Genellikle şurup ya da pastil şeklinde bulunan hatmi kökü kuru öksürüğe de iyi gelerek tahrişin önlenmesine yardımcı olur.

Kekik

Kekik, boğazdaki kasların gevşemesine yardımcı olarak içerisindeki timol bileşiği sayesinde kuru öksürüğe iyi gelir. Kekiği çay olarak tüketmek için 4 çay kaşığı kurutulmuş bitkiyi kaynara suya atarak demleyebilir ve süzebilirsiniz. Boğazı yumuşatmak için içerisine bal katarak da tüketmek kuru öksürüğe iyi gelmesini sağlar.

Çocuğunuz Kepçe Kulak Nedeniyle Akran Zorbalığı Yaşayabilir

Kepçe kulak, en sık görülen kulak şekil bozukluklarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Toplumda yüzde 5 oranında görülen bu sorun, kulak kepçesinin kafatasından 2 cm’den fazla ayrık olması olarak tanımlanıyor. İşitme ile ilgili herhangi bir probleme yol açmayan kepçe kulakların tedavisinin çocukların psikolojileri açısından okul öncesi dönemde planlanması öneriliyor. 

Çocuklukta Akran Zorbalığı, Yetişkinlikte İlişki Sorunlarına Yol Açabiliyor

Kepçe kulak sorunu kulak fonksiyonlarını etkilememekte yani duyma konusunda bir farklılığa neden olmamaktadır. Ancak, normal görüntünün dışında olması sebebiyle öncelikle çocukların arkadaşları tarafından konusu olmasına, akran zorbalığına gidebilmekte ve bu durum da zamanla doğacak ve kişide kalıcı hale gelebilecek özgüven eksikliğine yol açabilmektedir. Bu da erişkinlik döneminde ikili ilişkilerde yakınlık kurabilme noktasında özellikle görüntüden kaynaklanan özgüven eksikliği nedeniyle olumsuz sonuçlara sebebiyet verebilmektedir.

En Doğru Zaman Çocuğunuz Okula Başlamadan Hemen Önce!

Kulak kepçesi 6 yaşında erişkin boyutunun yaklaşık yüzde 80’ine ulaşmaktadır. Kepçe kulak ameliyatının çocuk okula başlamadan hemen önce yapılması uygundur. Kepçe kulak ameliyatı kulak patolojisine bağlı olarak farklı tekniklerle yapılabilmektedir. Kepçe kulak cerrahisinin temel mantığı, kalıcı sütürler kullanılarak kulak kepçesine yeniden şekil verilmesi esasına dayanmaktadır. Kepçe kulak ameliyatı, kulak arkasından yapılan cilt kesisi ile gerçekleştirilmektedir. Kesi yapılmadan sütür teknikleri de bazı bilimsel çalışmalarda tarif edilmesine karşın kalıcı nüks oranı yüksek olduğu için tercih edilmemektedir. Ameliyat sonrası 1 hafta dinlenme süresi ve 2-3 hafta kulak bandajı takılması önerilmektedir. Eriyen dikiş kullanıldığı için dikiş alma işlemine de gerek duyulmamaktadır.

Çocuğunuza kepçe kulak operasyonu yaptırdıktan sonra bunlara dikkat edin!

  • Ameliyat sonrası 3 hafta bandaj takılması, kulak kepçesinin yeni pozisyonunun kalıcılığında oldukça önemlidir.
  • Operasyon sonrası bir hafta duş alınmamalıdır.
  • Antibiyotik kullanılması enfeksiyon gelişimini önlemektedir.

Ameliyat Sonrası En Belirgin Gelişme: Hastalardaki Özgüven Artışı

Kepçe kulak operasyonu sonrası hastalar kulaklarını kapatmak için çeşitli yollara başvurmayı bırakmakta ve özgüvenleri artmaktadır. Örneğin bazı hastalar saçlarını toplayamamaktan, hep açık bırakmak zorunda kalmaktan ya da kısa kestirememekten şikayet ediyorken, ameliyat sonrası rahatça istenilen saç modeli uygulanabilmektedir. Hatta kepçe kulak sorununda bazen kulak yapıştırıcısı, bant kullanımı gibi uygulamalar da kişinin kulak sağlığını olumsuz etkileyebilmektedir. Tüm bu durumlar bu konuda deneyimli uzmanlar tarafından, tam donanımlı merkezlerde gerçekleştirilen kepçe kulak operasyonu ile ortadan kalkmaktadır.

Ameliyatsız Yüz Germe Nasıl Yapılır?

Yüz derisi çevresel faktörler, genetik faktörler ve yaş sebebiyle sarkabiliyor. Özellikle erken sarkmalar kişiyi olduğu yaştan çok daha olgun gösteriyor. Kozmetik bakımların yüz germeye etkisi biliniyor fakat etki görebilmek için uzunca bir süre düzenli kullanım gerekiyor. Eğer erken yaşta böyle bir sorun yaşıyor ya da yaşınızdan daha genç görünmek istiyorsanız en kısa ve etkili çözüm işlem yaptırmak. Ameliyat süreci sizi korkutmasın yüz germe işleminin ameliyatsız birkaç yöntemi mevcut. Bu işlemleri araştıran, merak eden ve yaptırmayı düşünenler için bu yazımızda ameliyatsız yüz germe işlemlerini inceledik.

V-SHAPE

20 dakika süren seansta ağrısız ve kesi olmadan yapılan cerrahi olmayan bir yüz, boyun germe, yanak kaldırma, gıdı ve kırışıklıkları toparlayan bir uygulamadır.

Vshape uygulaması cerrahi bir uygulama olmaması sebebiyle anestezi işlemi yapılmadan, ciltte herhangi bir kesi atılmadığı için iz bırakmayan 20 dakika kadar süren bir uygulamadır. Vshape uygulaması çene altı derisini ve boyun dokusunu sıkılaştırır, gıdıyı yok eder. Burun kenarlarını ve dudak hattındaki ince kırışıklıkları düzeltir, göz çevresini ve göz kenarındaki kazayağı kırışmalarını giderir alın bölgesinin gerilmesini sağlar. Uygulamadan sonra gözle görülür biçimde gerilme sıkılaşma, şekillenme sağlanır.

V Shape İşlemi Cilde Nasıl Etki Eder?

VShape, iri yapılı olan ve yüze “U” şekli veren yağ hücrelerini, ultrason dalgaları atarak parçalar ve “V” şeklinde bir yüze sahip olmanızı sağlar. Bu dalgalar küçük yapılı dokulara zarar vermez küçük yapılı dokular kan, damar, sinir ve kemik hücreleridir ve bu dalgalara direnç gösterirler.

Kaç Seans Gerekir?

Vshape işleminin bir seansı yaklaşık 20 dakika kadar sürer 7 15 gün aralığıyla tekrarlanır. İilk seansta çok ciddi bir değişim yaşanıyor bu nedenle genç bir cilt dokusu ve genç yaşta tek seans ya da iki seans yeterli olabiliyor. 40 50 yaş üzeri olgun cilt dokusunda genellikle 4 seans tatmin edici sonuca ulaşılmasını sağlıyor. İşlem seansları sonunda senede bir ya da iki kez tekrarlandığında ilk sonuç kalıcılığını koruyor.

BİOLİFTİNG

Biolifting işlemi biolifting cihazı ile yapılan bir işlemdir. Hedefi yüzü kaldırmaktır, yüz bölgesindeki kasların sarkmış ve gevşemiş bölümlerini sıkılaştırır ve gerdirir yüz şeklinin kemikli yapısının ortaya çıkmasını sağlar. Ameliyatsız işlemler arasında popülerdir. Biolifting cihazı sarkan ve gevşeyen kaslara egzersiz yaptırır yüz kaslarındaki ihtiyaç duyulan tüm bölgeleri hedef alabilir, ağız çevresi, çene, göz çevresi, alın bölgesi, yanaklar gibi… Acısız bir işlemdir anestezi uygulanmaz yaptıran kişi işlem esnasında yalnızca karıncalanma gibi bir hafif kaşıntı ve gerilme hisseder işlem sonrasında ağrı acı olmadığı için günlük hayatına normal bir şekilde devam edebilir.

Biolifting Kaç Seans Uygulanmalıdır?

Bu doktorunuzun belirlemesine göre değişir. Doktorunuz cildinizin ihtiyaç durumunu analiz eder ve buna göre bir seans planı oluşturur. Seans sayısını etkileyen parametreler kişinin yaşı, cildin tahribatı ve yüz kaslarının durumuna göre değişkenlik gösterebilir. 3 seans sonrasında sonuç alınmaya başlanır 10 20 seans arası uygulama belirlenir.

Biolifting ile yapılan yüz liftingi uygulamaları kişinin yaşına ve yapılacak uygulamaya göre değişir. 10-15 seans şeklinde yapılan uygulamada olumlu sonuçlar ilk 3 seans sonrası görülmeye başlar. Normal cilt yapısına sahip kişilerde 40-45, yağlı ve karma ciltler, sigara kullanan veya bilinçsiz güneşlenen kişilerde ise 30-35 yaştan itibaren uygulanabilir.

Biolifting uygulaması kalıcı bir uygulama değildir. Bu nedenle işlem belirli sürelerde tekrarlanmalıdır. Tekrarlama süresi cilt tipine ve yaşa göre değişiklik gösterir.  40 yaş üstü kişilerde 1,5 yıl, 40 yaş altı kişilerde 2,5 yılda bir tekrar edilmelidir.

Sık Kırılan Güçsüz Tırnaklar İçin Tavsiyeler

Tırnak bakımı kişisel bakımlar içinde önemli bir yer taşır. Eller günlük hayatta kişinin kendini ifade etmesinde, görünümde önemlidir bu nedenle tırnak bakımı, tırnakların hoş görünmesi kişiyi de bakımlı ve hoş gösterir. Tırnaklar bazı sebeplerden uzun ya da kısa fark etmeksizin kırılgan ve güçsüz olabilirler. Tırnakları güçlendirmek bakımlı görünmesini sağlamak için pek çok yöntem mümkündür. Sık kırılan ve güçsüz tırnaklara sahipseniz sizler için bazı tavsiyelerimiz var keyifli okumalar.

  1. Beslenme Ve Su Tüketimi

Vitamin ve mineral açısından eksik bir beslenme nedeniyle tırnaklar zayıflayabilir. Pek çok bakım uyguluyor ve tırnaklarınızın güçsüz ya da kırılgan olmasından kurtulamıyorsanız mutlaka bir kan testi yaptırıp değerlerinize baktırmanızı tavsiye ederiz. Eğer eksikler varsa vitamin takviyesi ya da gıda takviyesi kullanabilir. Bazı vitaminler açısından daha zengin bir beslenme biçimine geçiş yapabilirsiniz. İçten bakım her zaman saç tırnak ve cilt bakımı için faydalıdır. Su tüketimi de tırnakların güçlenmesi için önemlidir. Yeterli su tüketmezseniz tırnaklarda kırılganlık, zayıflık kopma meydana gelebilir.

  1. Düzenli Manikür

Güzellik merkezi ya da kuaför salonlarında düzenli manikür uygulaması yaptırmak da tırnak sağlığınız için faydalı olacaktır. El bakımını bir uzmana yaptırmanız 15 20 günde bir manikür yaptırmanız sağlıklı tırnaklara kavuşmanıza yardımcı olur. Vaktiniz yoksa evde kendiniz de manikür yapabilirsiniz. Manikür yaparken ya da tırnaklarınızı törpülerken metal törpüler yerine cam veya kağıt törpü tercih etmelisiniz. Bu tırnaklarınızın güçlenmesi için faydalı olacaktır.

  1. Doğal Yağlarla Bakım

Tırnakların kırılgan olmasının büyük nedeninin kuruluk ve vitamin eksikliği olduğunu belirttik. Doğal yağlar içerdikleri yağ asitleri vitaminler sayesinde nemlendirme sağlarken tırnaklarınızın beslenmesini de sağlar. Manikür suyunuza doğal yağlar damlatabilir. Duş öncesi 15 dakika uygulama yapabilir ya da yoğun etki için yağ uygulayıp eldiven takarak uyuyabilirsiniz. Tırnak bakımında kullanabileceğiniz yağlar; zeytinyağı, hindistan cevizi yağı, keten tohumu yağı, avokado yağı gibi sabit yağlar…

  1. Oje Çıkarıcı Ürünler

Oje sürmeyi, sıklıkla oje değiştirmeyi her kadın sever fakat oje çıkarıcı ürünler aseton içerir ve aseton tırnakları inceltip yıpratabilir. Asetonsuz oje çıkarıcılar ve doğal oje çıkarıcılar tercih ederek tırnak sağlığınızı daha iyi koruyabilirsiniz.

  1. Kimyasal Ürünlere Dikkat Etmeli

Ev işleriyle uğraşırken kullandığınız ürünler de hem cildinize hem de tırnaklarınıza zarar verebilir. Sert kimyasal içeren çamaşır suyu, deterjan gibi ürünlerin yerine daha doğal içerikli deterjanlar ve sabunlar kullanabilirsiniz. Doğal kaynaklarla üretilen yoğun kimyasallar içermeyen deterjanlar cilt ve tırnak sağlığınızı riske atmaz.

Kalıcı Makyaj Nedir, Nasıl Uygulanır?

Ne zaman dışarı çıkacak olsak, ne zaman işe, sosyal bir ortama gidecek olsak ya da ne zaman özel bir davete gidecek olsak bizi en güzel, en çekici, en kusursuz gösterecek şekilde bir makyaj yaparız. Makyaj, bizim hem fiziksel olarak güzel görünmemizi, kusurlarımızı gizlememizi sağlar hem de psikolojik açıdan da kendimizi iyi hissettirerek özgüvenimizi tazeler. Hal böyle olunca da yaş kaç olursa olsun, makyaj yapmak ya da en azından yüzümüze biraz renk katmak hepimiz için olmazsa olmaz bir nitelik taşıyor. Ancak akşam olup da eve gelince makyajımızı silip önceki halimize dönüyoruz, her sabah aynı makyajı baştan yapmak zorunda kalıyoruz. Bir de evde kendimiz yaptığımız makyaj ile istediğimiz kusursuzluğu yakalamakta zorlanıyoruz. Peki, ya makyajımız profesyonel ellerden çıksaydı ve hiç bozulmadan gece, gündüz, havuzda, denizde, duş öncesi ya da sonrası olmaksızın yüzümüzde aynı kusursuz haliyle kalabilseydi, şahane olmaz mıydı? İşte bu sorunun yanıtı da bizi kalıcı makyaja götürüyor.

Belki de bir mucize diye adlandırabileceğimiz kalıcı makyaj; tamamen organik boyaların, işlem yapılacak olan bölgelere mikro iğneler yardımıyla kalıcı olarak yerleştirilmesi işlemidir. Kalıcı makyajda, tek kullanımlık steril mikro iğneler kullanıldığı için tamamen güvenlidir.

Kalıcı makyaj acılı bir işlem midir?

Kalıcı makyajda kullanılan iğneler pek fazla bir acı yaratmaz. Çünkü işlem sırasında anestezik krem ve yağlar kullanılarak acı hissi en aza indirilir. Hatta pek çok kişi herhangi bir acı ya da rahatsızlık hissetmediğini söyler. Kalıcı makyaj veya kaş kontürü işlemleri bir bakıma klasik dövme işlemi gibi kalıcı bir etki bırakırken, dövmelerden daha az acı vermektedir. Zira kalıcı makyaj uygulaması derinin alt değil, üst tabakasına yapılır.

Kalıcı makyaj işlemi ne kadar sürer?


Kalıcı makyaj işleminin ne kadar süreceği uygulama yapılacak olan bölgenin genişliğine, cildin esnekliğine, cildindeki nem oranına göre değişiklik göstermektedir. Ayrıca uygulamayı yapacak olan kişilerin alanında ne kadar uzman olduğu da hem başarıyı hem de süreyi etkileyecektir.

Kalıcı makyaj ne kadar süre kalıcıdır?

Yapılan tüm uygulamalar gibi kalıcı makyajın da ciltte ne kadar süre kaldığı yine kişinin cilt özelliklerine ve de uygulamayı yapan kişinin uzmanlığına, kullanılan ürünlerin kalitesine göre değişiklik gösteriyor. Bu bakımdan kalıcı makyajın kişiye göre değişen bir kalıcılık süresi olduğu söylenebilir. Zira uygulamada kullanılan boyalar zaman içinde deriden atılmaktadır.

Kalıcı makyajda kullanılan boyaların insan sağlığına herhangi bir zararı olmayan doğal içerikli boyalar olması ve cildin sürekli kendi yenilemesiyle parçalanarak kaybolması da bu doğallığa işaret ediyor. Makyaj, belli bir sürenin sonunda kaybolmaya başlayacağı için uygulamanın yenilenmesi, zaman içinde bazı bölümlere küçük rötuşların yapılması gerekir.

Ensefalopati Nedir? Hipoksik İskemik ve Hepatik Ensefalopati

Ensefalopati, kafaya alınan darbe, toksin, kalp durması veya beyne oksijen gitmesini engelleyen herhangi bir nedenle beynin çalışma biçimindeki değişikliğe bağlı, kafa karışıklığı ve tedirginliğe neden olan bir durumdur. Geçici veya kalıcı olabilen ensefalopati, hipoksik iskemik ve hepatik ensefalopati olmak üzere iki gruba ayrılır. Enfeksiyon, beyin travması, beyin tümörü, inme ve çeşitli nedenler sonucu meydana gelen ensefalopati, kişide yaygın olarak hafıza kaybı, bilinç bozukluğu, uykulu olma hali ve agresiflik gibi belirtiler ortaya çıkarır. Ensefalopati için uygulanacak tedavi yöntemi ise genellikle altta yatan nedene bağlı olarak gerçekleşir.

Ensefalopati Nedir?

Ensefalopati, beyni etkileyen herhangi bir sorun ya da hastalığın beynin çalışma biçiminde yarattığı işlev bozukluğu için kullanılan bir terimdir. Beyin fonksiyonlarında kalıcı ya da geçici bozulmayı ifade eder. Tek bir hastalık olmayan ensefalopati, çeşitli nedenlere bağlı şekilde ortaya çıkan bir dizi bozukluktur.

Beyin yapısında yaşanan bu değişimlerin sebepleri arasında ise enfeksiyon, kafa travması, beyin tümörü, inme, vitamin eksikliği ve düzensiz beslenme gibi faktörler yatar. Beyin yapısında yaşanan bu değişimler kafa karışıklığı ve hafıza kaybı gibi zihinsel değişikliklere ve daha ağır vakalarda komaya neden olabilir.

Söz konusu belirtilerle karşılaşıldığında doktora başvurmak büyük önem arz eder çünkü ensefalopati, tedavi edilmediğinde kalıcı beyin hasarına neden olabilir.

Ensefalopati Neden Olur?

Ensefalopati, beyin yapısında birtakım sağlık sorunlarına bağlı olarak meydana gelen hasar ve bozulmalar sonucu oluşur. Bu hasar ve bozulmalara genel olarak enfeksiyon, kafa travması, beyin tümörü ve inme gibi sağlık sorunları neden olur.

Ensefalopatiye neden olan durumlar genel olarak şöyledir:

  • Enfeksiyon
  • Kafa travması
  • Beyin tümörü
  • Felç
  • Nöbetler
  • Vitamin eksikliği veya yetersiz beslenme
  • 65 yaş ve üstünde olmak
  • Böbrek ve karaciğer hastalıkları
  • Diyabet
  • Madde bağımlılığı
  • Kimyasal maddelere maruz kalınması

Spesifik nedenler dışında bazı ensefalopati vakalarında altta yatan neden belli değildir.

Ensefalopati Türleri Nelerdir?

Ensefalopati başta hipoksik iskemik ve hepatif ensefalopati olmak üzere kendi içinde türlere ayrılı ve bu türler ensefalopatinin sebep olduğu durumlara ve vakanın şiddetine bağlı olarak değişir.

Hipoksik İskemik Ensefalopati

Özellikle yetişkinlerde kalp durması veya beyindeki oksijen kaybı sonucu oluşan beyin hasarı hipoksik iskemik ensefalopati olarak adlandırılır.

Hepatik Ensefalopati

Hepatik ensefalopati, siroz gibi şiddetli ve ciddi karaciğer hastası olan kişilerde meydana gelen beyin yapısındaki bozulmaları ifade eder.

Hashimoto Ensefalopatisi

Anormal şekilde işleyen bir bağışıklık sistemi olduğunda bu durum hashimoto ensefalopatiyi ortaya çıkarır.

Metabolik Ensefalopati

Kişinin metabolizmasını etkileyen altta yatan bir durum sonucunda metabolik ensefalopati meydana gelir.

Kronik Travmatik Ensefalopati

Kafaya tekrar tekrar alınan travmatik darbeler sonucunda kronik travmatik ensefalopati yaşanır.

Ensefalopati Belirtileri Nelerdir?

Ensefalopati, beyin yapısında meydana gelen bozulmalara bağlı olarak kişide hafıza kaybı, bilinç bulanıklığı, konsantrasyon bozukluğu ve uyku hali gibi semptomlar gösterir.

Aşağıda yer alan belirtiler ensefalopati durumuyla ilişkilidir:

  • Hafıza kaybı
  • Bilinç bulanıklığı
  • Konsantrasyon bozukluğu
  • Uyku hali
  • Ruh hali ve davranış değişiklikleri
  • Uyuşukluk
  • Halüsinasyonlar
  • İstemsiz kas hareketleri
  • Nöbetler
  • Nefes almada güçlük
  • Konuşmada zorluk
  • Motivasyon kaybı ve depresyon

Bazı şiddetli ensefalopati vakaları kişiyi koma durumuna da sokabilir. Yukarıda yer alan ve özellikle ciddileşen ensefalopati belirtiler için vakit kaybetmeden doktora başvurmanız gerekir.

Ensefalopati Nasıl Teşhis Edilir?

Ensefalopati için öncelikle kişinin hastalık geçmişi, belirtileri ve varsa kullandığı ilaçlar sorulur. Bu sorular ve gerçekleşen fiziksel muayene sonrası ensefalopati tanısı için birtakım görüntüleme testlerine ihtiyaç duyulur.

Aşağıda yer alan testlerden, ensefalopati teşhisinde yararlanılır:

  • Bilgisayarlı tomografi veya MR gibi görüntülemeler
  • Beyindeki elektriksel aktiviteyi ölçen elektroensefalografi (EEG) testi
  • Omurilik sıvısı testleri
  • Tam kan tahlili ve idrar testi
  • Konsantrasyon, hafıza ve diğer zihinsel görevleri içeren testler

İsmi geçen görüntüleme testleri, ensefalopati teşhisinde faydalanılan yöntemlerdendir. Teşhisin ardından altta yatan nedene bağlı olarak ensefalopati tedavisine başlanır.

Ensefalopati Tedavisi Nasıl Yapılır?

Ensefalopati için kişinin ihtiyaç duyduğu tedavi yöntemi, altta yatan nedene bağlı olarak değişir.

Ensefalopatiye neden olan faktör belirlendikten sonra şu tedavi yöntemleri uygulanabilr:

  • Özellikle nöbetleri durdurmaya yönelik ilaçlar
  • Besin takviyeleri veya beslenme düzeninin değiştirilmesi
  • Karaciğer veya böbrek hastalığı varsa diyaliz tedavisi
  • Fizik tedavi
  • Konuşma terapisi

Ensefalopati Nasıl Önlenir?

Ensefalopatinin önlenmesi için kişinin günlük hayatında uyması gereken bazı kurallar söz konusudur. Bunların başında kafa travmalarına maruz kalmamak, aşırı alkolden kaçınmak, sağlıklı beslenmek ve spor yapmak gelir.

Ensefalopatiyi önlemek için aşağıda yer alan rutinleri hayatına dahil etmeniz gerekir:

  • Kafa kravmalarına maruz kalmamak için dikkat edin
  • Aşırı alkol tüketiminden kaçının
  • Sağlıklı beslenin
  • Düzenli egzersiz yapın
  • Toksin ve kimyasallardan uzak durun
  • Sinir sistemini olumsuz etkileyen ilaçlar kullanmayın

Kış Depresyonundan Korunmak İçin 5 Öneri

Mevsimsel duygu durum bozukluğu olarak bilinen ‘kış depresyonu’ kişinin motivasyonunu düşürerek, isteksizlik ve yaşamdan zevk almama gibi sorunlara yol açıyor. Kışın gün ışığından daha az yararlanma ve kapalı alanlarda fazla vakit geçirme, kış depresyonuna neden oluyor. 

Depresyon Daha Çok Kadınları Etkiler

Depresyon, kişinin duygularıyla dışa cevap verebilme sürecinde ortaya çıkan bir bozukluktur. Yaşamdan zevk alamama, içe kapanma ve sosyal ortamlardan uzaklaşarak giderek yalnızlaşma gibi belirtiler ile kendini gösterir. Depresyona giren kişi, kendisine mutluluk veren aktivitelerden, artık zevk almaz hale gelir. Kadınlar, erkeklere oranla 2 kat daha fazla depresyona girmektedir. Gebelik ve loğusalık dönemleri, hormonal değişiklikler, yaşanan travmalar, duygusal açıdan daha hassas olan kadınlarda depresyon sorununu daha çok ortaya çıkarmaktadır.

Kış Renkleri Negatif Ruh Haline Yol Açar

Kışın güneşli gün sayısı diğer mevsimlere göre daha azdır. Gün ışığı ise insana mutluluk veren seratonin hormonunun salgılanmasına yardımcı olmaktadır. Bu nedenle güneşli günlerde insanlar daha neşelidir. Kış mevsiminde ise güneşin etkileri azaldığından, hüzün ve çaresizlik duyguları ortaya çıkmaktadır. Özellikle negatif ruh hali kışın kendini gösterir. Soğuk günlerde tercih edilen koyu renkli kıyafetler bile psikolojik açıdan olumsuz etkiye sahiptir. Kat kat giysiler ve üşüme hissi de başlı başına bir olumsuzluk göstergesidir. Güneşli gün sayısının az olduğu Baltık ülkelerinde yapılan araştırmalarda, toplumda depresyonun daha sık görüldüğü ve intiharların depresyona bağlı olarak geliştiği belirlenmiştir.

Kapalı Mekanlar Sosyalleşmeyi Engeller

Kışın havanın soğuk olması nedeniyle kapalı mekanlarda geçirilen zamanın uzaması insanları sosyal ortamlardan da uzaklaştırmaktadır. Bu da kişinin sosyal açıdan yalnızlaşmasına yol açmaktadır. Özellikle alış veriş merkezlerinde çok vakit geçiren kişiler, kalabalıklar içinde yalnızlık hissi yaşamaktadır. Bu ortamlarda viral kaynaklı enfeksiyona yakalanma riski de yüksektir ve enfeksiyonun yol açtığı hastalıkların uzun süre devam etmesi kişinin psikolojisini olumsuz etkiler.

Kışın Depresyonu Yenmek İçin Bu Uyarıları Dikkate Alın!

Kış depresyonu ile başa çıkmanın çeşitli yolları vardır. Bunlar;

  1. Gün ışığının olduğu açık havada düzenli egzersiz yapın. Hava soğuk bile olsa düzenli egzersizleri kesinlikle aksatmayın.
  2. Düzenli, dengeli ve sağlıklı beslenmeye gayret edin. Günlük 3 öğün halinde beslenin. Öğün saatlerini atlamayın.
  3. Zamanınızı etkin ve planlı kullanın. Eğlenmeye ve sosyal aktivitelere kesinlikle zaman ayırın. Sosyal medya alışkanlığınız varsa kısıtlamaya gidin.
  4. Uyku düzeni için planlama yapın. Alıştığınız düzenin dışına çıkmayan yani fazladan kesinlikle uyumayın. Uyku düzenini bozacak faaliyetlerden uzak durun. Gün içinde kendinizi yorgun hissettiğiniz anlarda 10-15 dakika gözlerinizi kapatıp kendinizi dinleyin.
  5. Gün ışığından mümkün olduğunca uzun süreli yararlanmaya çalışın. Kışın güneşli günlerde kapalı mekanlarda fazla vakit geçirmemeye çalışın.

E-Hizmetler

7/24 Kolay & Hızlı Randevu

Özkaya Tıp Merkezi Özkaya Tıp Merkezi
0(312) 417 8585