Özkaya Tıp Merkezi
Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
MENÜ

20’lik dişler daha hızlı çürüyor

20’lik dişler ağızda en çok sorun çıkaran dişlerin başında geliyor. Ağrı, çürük, enfeksiyon ve damağa gömülü kalma gibi birçok probleme neden olabiliyor. Sanılanın aksine 20’lik dişlerin çekimi ve cerrahi tedavileri kolay ve konforlu bir şekilde yapılabiliyor.

20’lik dişler ağızda en arkada bulunan ve en son çıkan 3. büyük azı dişlerdir. Zaman içinde kullanılmamaya bağlı olarak fonksiyonlarını büyük oranda kaybetmişlerdir. Olması gerektiği yerde çıkan, çürük olmayan ve fonksiyon gören 20’lik dişlerin çekilmesine gerek yoktur. Dişin geliş şekli kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Eğer çeneyi açma ve kapama sırasında bir ağrı ve zorlanma oluşuyorsa ve çenenin arka tarafında bir basınç hissediliyorsa mutlaka bir diş hekimine danışılmalıdır. 20’lik dişler bazen hiç olmayabilirken bazen 1-2 tanesinin olması da mümkündür. Bazı 20’lik dişler yandaki dişleri iterek farklı açılarda çıkabilmektedir. Çene kemiğine gömülü kalıp çıkamadığı durumlar da bulunmaktadır. Bu dişler fonksiyonlarını da yerine getiremedikleri için çekilebilirler. 20’lik dişlerin çekilmesine yol açan problemler;

  • Çürükler,
  • Diş eti enfeksiyonları,
  • Gömük dişler ve kistler,
  • 20’lik dişlerin diğer dişleri sıkıştırması ve çarpıklığa yol açması,
  • 20‘lik dişin çıkarken yarattığı basınç ağrılarıdır.  

Çabuk çürürken yanındaki dişi de çürütüyor

20’lik dişlerin çekilmesini gerektiren problemlerin başında çürükler gelmektedir. En arkada bulunan 20’lik dişlerde besin artıkları çok kolay birikebilir. Yeterince düzgün ve düzenli fırçalanamadığında- ki arka bölgeye ulaşmakta güçlük çekilebileceğinden – çürükler daha çabuk oluşabilmektedir. 20‘lik diş çürürken o bölgeye çok rahat ulaşılıp fırçalanamadığından yanındaki dişi de çok kolay çürütebilir. Bütün bu durumların yaşanmaması için 20 yaş dişlerinden kolay vazgeçilmektedir. Pek sorun çıkarmamış ama karşılığında diş bulunmayan 20’lik dişlerin de çekimine karar verilebilir. Bu dişler çiğneme fonksiyonunu gerçekleştiremediği gibi karşılarında durdurucu bir diş bulunmadığından boş bulduğu tarafa doğru uzamaya devam edebilir. Ağzın alt-üst çene ilişkisi bozulabilmektedir. Bu durum sadece 20’lik dişlerde değil bütün dişlerde geçerlidir. Karşısında durducu bir diş bulunmayan dişler boş bulduğu yere doğru hareketlenebilir.

Diş diziliminde bozukluğa yol açabiliyor

20 yaş dişleri bazı durumlarda olması gerektiği yerde konumlanmayabilirler. Ağızda dişlerin konumlandığı bölge at nalı gibi düşünülürse bu bölgenin içinde ya da dışında çıkabilirler. Bu durumlarda hastalar çiğneme fonksiyonu yaparken sık sık yanaklarını ısırırlar ve bu da prekanseröz lezyonlara neden olabilir. Ağız genellikle 28 dişin sığabileceği kadar büyüktür ve geriye kalan 4 adet 20’lik diş çıkarken diş dizilimini olumsuz etkileyip çarpıklığa da yol açabilmektedir. 

Diş kemiğe gömülü kalabiliyor

20‘lik dişin kemiğin içine gömülü olduğu durumlar kemik retansiyonlu olarak tanımlanmaktadır. Açısal olarak eğik gelen diş kemiğe gömülü kalabilmektedir. Bazı durumlarda düz bir şekilde gelse de kemiği bir türlü aşıp süremeyebilir ya da sürmekte çok zorlanabilir. Diş çıkarken kemiğe gömük ya da yarı gömük kaldığında çevresindeki dokuda kist oluşturabilmektedir. Bu durumda oluşan kist ve diş alınmalıdır. Dişin çene kemiği tarafından tutulmayıp sadece mukozadan sıyrılamaması durumu ise mukoza retansiyonlu olarak tanımlanmaktadır. Diş üzerindeki diş etini kolaylıkla aşıp açığa çıkamaz. Bu durumlar çekim aşamasında cerrahi müdahale gerektirebilmektedir.

Cerrahi işlemler kolay ve konforlu bir şekilde yapılıyor

20 yaş dişlerinin zor çekildiğine dair bir algı bulunmaktadır. Normal bir şekilde çıkmışsa çekilmesi kolay gerçekleşir. Cerrahi işlemlerin gerekmediği yirmi yaş dişleri normal bir diş gibi çekilir, iyileşme hızı ve yaşanan süreçler aynı olmaktadır. Cerrahi işlemlerin gerek olduğu durumlarda diş bulunduğu durumdan rahatça kurtarılmaktadır. Yapılan hangi işlem olursa olsun dişin iyileşme hızı kişiden kişiye, iyi bakım alışkanlıklarına göre değişebilmektedir. 

Dondurma Ve Soğuk İçecekler Diş Hassasiyetini Tetikler

Yaz aylarının vazgeçilmezleri olan soğuk içecekler ve dondurma dişlerinizi sızlatıyorsa, kamaşma şikayeti ile bir eriği dahi ısıramıyorsanız bu durum diş hassasiyeti sorunu ile karşı karşıya olduğunuz anlamına gelebilir.

Diş hassasiyetinin nedeni araştırılmalı

Diş hassasiyeti, halk arasında “kamaşma” olarak bilinen; sıcak, soğuk, ekşi, şekerli yiyecek ve içeceklerin dişlerde sızlama meydana getirmesi durumudur. Günümüzde oldukça sık karşılaşılan bu rahatsızlık, özellikle diş eti çekilmesi sonrası açığa çıkan kök yüzeyiyle ilişkilidir.

Diş gıcırdatma sonrası birbirine sürtünen dişlerin mine tabakasındaki aşınma, hassasiyetin bir diğer sebebidir. Bunun gereğinden fazla bastırarak dişleri fırçalamak, diş hassasiyetinin en önemli sebeplerinden biridir. Asitli yiyecek ve içeceklerin sıklıkla tüketilmesi de diş hassasiyetine neden olabilir. Dişin ağız içinde görünür kısmı “mine” denilen koruyucu bir diş tabakasıyla çevrilidir. Hemen altında bulunan “dentin”, mikroskobik olarak görünebilen kanalcıklardan oluşmaktadır. Diş dış yüzeyinden başlayarak dişin ortasındaki sinire kadar uzanan bu kanallar sıvı ile doludur. Diş minesi zayıflamış olan dişlerde sıcak, soğuk, ekşi, tatlı yiyecek ve içeceklerden sonra hareket eden bu sıvı, diş sinirinde hissedilir ve sızlamaya neden olur.

Ayrıca dişin kök yüzeyi koruyucu olan mine tabakasına göre oldukça yumuşak olan sement tabakasıyla çevrilidir. Diş dışında diş plakları, kırık ve çürük dişler, piyasada satılan diş beyazlatma ürünleri de diş hassasiyetine neden olabilir.

Diş hassasiyetine karşı dikkat edilmesi gerekenler:

  • Öncelikle ağız ve diş bakımına özen gösterilmelidir.
  • Dişin sert tabakasına zarar vermemek için yumuşak kıllı fırça kullanabilir.
  • Çok kuvvet uygulayarak diş fırçalayan kişiler, daha az kullandıkları elleriyle diş fırçalayabilirler (Örneğin sağ elini kullanan kişi fırçalarken sol elini kullanabilir)
  • Hassasiyet giderici macunlar, florlu diş bakım ürünleri düzenli kullanıldığında hassasiyete iyi gelebilir.
  • Fazla asit içeren yiyecek ve içeceklerden uzak durulmalıdır. Özellikle yaz aylarında dondurma ve soğuk içeceklerin tüketiminde dikkatli olunmalıdır.

Diş doktorunuza gitmek için geç kalmayın

Diş hassasiyeti durumunda öncelikle hasta öyküsü alınır ve ayrıntılı bir muayene yapılır. Diş hekimi tedavi için;

  • Dişlerin eksilen mine tabakalarının yerine dolgu malzemesiyle onarım yapabilir.
  • Diş etlerine müdahaleler yapabilir.
  • Açığa çıkmış kök yüzeyinde flor uygulaması yaparak iyileşme sağlayabilir.
  • Hastanın diş gıcırdatmasına neden olana faktörleri ortadan kaldırabilir.

Donuk Omuz Nedir? Donuk Omuz Belirtileri ve Egzersizleri

Tıbbi anlamı adheziv kapsülit olan ve yapışkan kapsülit olarak da adlandırılan donuk omuz; omuz ekleminde ağrı ve sertlikle birlikte ortaya çıkan bir sorundur. Donuk omuz belirtileri kişide genellikle yavaş yavaş görülmeye başlar ve uzun vadede etkisini artırarak kötüleşmeye başlar. Özellikle omzun sabit ve hareketsiz tutulması donuk omuzun en temel sebebi sayılır. Tedavi olarak donuk omuz  egzersizleri, ilaçlar ve nadir olarak cerrahi müdahale gerekebilir.

Donuk Omuz Nedir?

Yapışkan kapsülit olarak da ifade edilen donuk omuz; omuzda koruyucu bir kapsül oluşturan yumuşak doku sinovyal membranın iltihaplanması ile omuz hareketlerini kısıtlayan sertleşme ve ağrıya neden olan bir durumdur.

Donuk omuz olarak ifade edilmesinin nedeni hissedilen ağrıya bağlı şekilde omuzun kullanılma alanının kısıtlanmasıdır. Omuz bölgesinin kullanılmaması omuz kapsülünün kalınlaşmasına ve gerilmesine neden olur. Bu durum da omuzun hareket etmesini daha da zorlaştırır ve omuz bölgesi donuklaşır.

Belirtileri yavaş yavaş ortaya çıkan donuk omuz, olumsuz etkilerini uzun vadede gösterir ve zamanla daha kötüleşir. En erken ve yaygın görülen ilk belirtisi omuz hareketlerini zorlaştıracak kadar ağrı ve sertlik olan donuk omuz, donuk omuz egzersizleri, ilaç tedavisi ve nadir olarak cerrahi müdahalelerle tedavi edilebilen bir sorundur.

Donuk Omuz Neden Olur?

Omuz eklemlerinin iltihaplanması ve sertleşmesiyle birlikte kişinin omuz hareketlerini kısıtlayan donuk omuz meydana gelir. Genellikle kişide donuk omuz meydana gelmesinin nedenleri arasında omzun sabit ve hareketsiz bırakılması, geçirilen ameliyatlar ve kol kırılmaları yer alır. Yaş, cinsiyet, omuz yaralanması, diyabet ve birtakım sağlık problemleri de donuk omuz yaşanmasına sebebiyet verebilir.

Donuk Omuz Belirtileri Nelerdir?

Donuk omuz durumunda yaygın olarak görülen belirti omuz ekleminde hareketi kısıtlayacak şekilde şiddetli ağrı ve oluşan sertliktir. Bu ağrı kolu hareket ettirmeyi engelleyen türde olup, hareket kabiliyetinin kaybına da neden olabilir. 

Genel olarak donuk omuz belirtileri şunları içerir:

  • Omuz ekleminde hareket edemeyecek kadar şiddetli ve beklenmedik ağrı
  • Omuz ekleminde oluşan sertlik
  • Kişinin kolunu başına kaldırmakta zorluk çekmesi
  • Kolun vücut boyuna ve arkaya uzatmakta güçlük çekilmesi

Donma aşamasıyla birlikte başlayan donuk omuz belirtileri uzun vadede daha da kötüleşir ancak çözülme aşamasında ağrı ve sertlik yavaş yavaş azalır. Kişi omzunu yeniden eskisi gibi hareket ettirme yeteneğini geri kazanmaya başlar ve omuz iyileşme sürecine girer. Bu aşama 6 aydan 2 yıla kadar devam edebilir.

Donuk Omuz Nasıl Teşhis Edilir?

Donuk omuz teşhisi için öncelikle doktor tarafından fizik muayene yapılır. Bu muayenede kişinin omzunu ne kadar hareket ettirebildiğinin kontrolü yapılır. Bu kontrolde hareket sırasında ağrı ve sertliğin şiddeti ölçülür.

Fizik muayene sonrasında donuk omzun altında yatan nedenin tam olarak belirlenmesi için doktor tarafından omuz röntgeni istenebilir. Kimi zaman da röntgen dışında ultrason ve MR gibi seçenekler de değerlendirilebilir ancak bu yöntemler her donuk omuz vakası için geçerli değildir ve genellikle sık uygulanmaz. Altında yatan nedene bağlı olarak donuk omuz için bazı tedavi seçenekleri devreye girer.

Donuk Omuz Egzersizleri ve Tedavisi

Donuk omuz tedavisi için uygulanacak bazı egzersizler söz konusudur ancak bu egzersizlerin sağlıklı bir şekilde yapılması omuza daha fazla zarar vermemesi için fiztoterapist eşliğinde yapılması gerekir.

Donuk omuz egzersizleri genel olarak aşağıdakiler gibidir:

  • Güç, kuvvet ve hareket egzersizleri
  • Açma, germe ve esneme egzersizleri
  • Duruşu düzeltmeye yönelik egzersizler

Donuk omuz egzersizleri dışında tıbbi olarak donuk omuz tedavisi için birtakım tedavi seçenekleri mevcuttur. Donuk omuz tedavisi için aspirin ve ibuprofen gibi ağrı kesiciler ağrı ve iltihabın azaltılması konusunda yardımcı olur. Sıcak ve soğuk kompres, fizik tedavi ve doktorun önereceği evde egzersiz programları da donuk omuz tedavisinde uygulanan tedavi yöntemlerindendir.

Donuk omuz vakasının şiddetine göre uygulanabilecek tıbbi müdahale seçenekleri şunlardır:

  • Anestezi altında manipülasyon uygulaması
  • Hidrodilatasyon
  • Omuz artroskopisi
  • Steroid enjeksiyonları
  • Nadir olarak ameliyat

Donuk Omuz Risk Faktörleri Nelerdir?

Donuk omuz yaşama riski daha yüksek olan bazı durumlar ve şartlar vardır. Donuk omuz risk faktörleri şöyle sıralanabilir:

Yaş: Çoğunlukla 40-60 yaş arası kişilerin donuk omuz yaşama riski daha yüksektir.

Cinsiyet: Donuk omuz vakaları erkeklere oranla kadınlarda daha fazladır.

Yakın zamanda geçirilmiş omuz yaralanması: Omuzun hareket etmesini kısıtlayan herhangi bir omuz yaralanması veya ameliyatı (örneğin omuz desteği, askı, omuz askısı vb. kullanılarak). Örnekler arasında rotator manşet yırtığı ve kürek kemiği, köprücük kemiği veya üst kol kırıkları yer alır.

Diyabet: Diyabetli kişilerde de donuk omuz yaşandığı görülmüştür.

Birtakım sağlık problemleri: İnme, hipotiroidizm (tiroid bezinin az çalışması), hipertiroidizm (aşırı aktif tiroid bezi), parkinson hastalığı ve kalp hastalığı gibi durumlar donuk omuz için risk unsuru oluşturur.

Beşinci Hastalık Nedir? Beşinci Hastalık Belirtileri Nelerdir?

Beşinci hastalık, parvovirüs B19 isimli DNA virüsünün yol açtığı, özellikle 5-15 yaş aralığındaki çocukların yanaklarında parlak kırmızı döküntülere neden olan ve bu sebeple tokatlanmış yanak sendromu adıyla da bilinen viral bir hastalıktır. Kış sonu, ilkbahar başlarında daha çok çocuklarda görülen beşinci hastalığın en tipik belirtisi tokatlanmış yanak görüntüsü veren yüzde parlak kırmızı döküntüdür. Bu enfeksiyona sahip olan bir kişi, yaşına ve sağlık durumuna bağlı olarak çeşitli semptomları barındırabilir. Beşinci hastalık, tokatlanmış yanak döküntüsüyle bilinir. Küçük çocuklarda sıklıkla görülen parvovirüs B19,  adını çocuklarda sık görülen deri döküntüsü hastalıklarının beşinci sırasında yer almasından kaynaklanır.

Beşinci Hastalık Nedir?

Beşinci hastalık, Parvovirüs B19’un neden olduğu, özellikle çocuklarda ortaya çıkarak yanaklarında tokat izine benzer bir kızarıklık oluşmasına neden olan bir DNA virüsüdür. Bulaşıcı olan beşinci hastalık, çoğunlukla hiç semptom göstermeden veya çok hafif semptomlarla görülür.

İnsanlarda bulunan parvovirüs, köpeklerde ve kedilerde bulunan aynı isimli virüsten farklı olarak insanları etkiler. Oluşan enfeksiyon hücrelerin üretiminin geçici olarak durmasına sebep olur.

Beşinci Hastalık (Parvovirüs B19) Belirtileri Nelerdir?

Parvovirus ‌B19 yani beşinci hastalık belirtileri arasında yanaklarda tokat izine benzer parlak kırmızı döküntü, ateş, baş ağrısı, halsizlik, huzursuzluk hissi ve lenf bezlerinde şişlik görülür. Gribal enfeksiyon belirtileri görülen parvovirüs B19 virüsünü kaptıktan bir hafta sonra virüs kan dolaşımına girer. Virüsün bulaşmasından 10 gün sonra ise hemoglobin düşüklüğü görülebilir.

Çocuklarda beşinci hastalık belirtileri şöyledir:

  • Yanaklarda tokat izine benzer kırmızı döküntü
  • Ateş
  • Baş ağrısı
  • Mide problemleri
  • Burun akması

Virüs bulaştıktan birkaç gün sonra çocukların yüzünde kırmızı döküntüler, yanaklarda belirgin kırmızı bir görüntü oluşur. Bu kırmızı döküntüler kollara, gövdeye, uyluklara ve kalçalara yayılabilir. Oluşan döküntüler pembe, hafif kabarık bir görünüme sahiptir.

Yetişkinlerde beşinci hastalık belirtileri ise şunlardır:

Yetişkinlerde meydana gelen parvovirüs B19 belirtileri, çocuklardaki gibi yanak döküntüsü olarak ortaya çıkmaz. Bunun yerine parvovirüs B19 enfeksiyonu geliştiği durumda yetişkinlerde eklem ağrıları görülür. Özellikle eller, bilekler, diz ve ayak bileklerinde eklem ağrıları meydana gelir.

Beşinci Hastalık (Parvovirüs B19) Neden Olur?

Beşinci hastalık, parvovirüs B19 virüsünün vücuda girmesiyle meydana gelen viral bir hastalıktır. Virüs, enfekte bir kişi öksürdüğünde, hapşırdığında veya bir yüzeye temas ettiğinde damlacıklar halinde yayılır.

Parvovirüs enfeksiyonu yani beşinci hastalık en çok kış ve bahar aylarında meydana gelen salgınlar sırasında ilkokul çağındaki çocuklarda görülür. Soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyon gibi kişiden kişiye nefes alma, öksürme ve tükürük yoluyla yayılır. Bunun yanında insanlar arasındaki yakın temas ve el ele temas yoluyla da yayıldığı olur.

Beşinci Hastalık (Parvovirüs B19) Nasıl Teşhis Edilir?

Uzman doktor yapacağı fiziki muayenede kişinin yaşadığı belirtileri, kullandığı ilaçları dikkate alarak teşhis koyabilir. Parvovirüs B19 virüsünden şüphelenildiğinde komplikasyon açısından yüksek risk altında olursanız kanı testi istenebilir. Geçmişte parvovirüs B19 olduğu düşünüldüğü durumda ise kandaki antikorlar kontrol edilebilir. Hamilelik olduğu durumda ise uzman doktor bebeğin kontrolü için ultrason önerebilir.

Beşinci Hastalık (Parvovirüs B19) Tedavisi Nasıl Olur?

Parvovirus B19, gribal enfeksiyon gibi çıktığı durumda kendi kendini sınırlayarak yok olabilir. Özellikle bağışıklığı yüksek çocuk ve yetişkinlerde tedaviye ihtiyaç duyulmaz. Beşinci hastalığa karşı yapılabilecek tedavi şekilleri şöyle sıralanır:

  • Baş ağrınızı ve ateşinizi hafifletmek için ağrı kesici alın
  • Eklem ağrınız ve şişliğiniz için steroid olmayan antiinflamatuar ilaçlar alın
  • Bol miktarda sıvı tüketin ve dinlenin

Beşinci Hastalık (Parvovirüs B19) Nasıl Bulaşır?

Parvovirüs ‌B19 virüsü yani beşinci hastalık, kişiden kişiye solunum ya da damlacık yoluyla geçerek bulaşır. Öksürme, hapşırma gibi etkenlere bağlı olarak yayılan virüs 10 gün sonunda ateş ve halsizlik şeklinde kendini gösterir. İlerleyen zamanlarda ise çocuklarda döküntü ve kızarıklık olarak kendini belli eder.

Kıl kökü iltihabı (Folikülit) neden olur? Ne iyi gelir?

Kıl kökü iltihabı, kıl folikülünün çeşitli nedenler sonucu iltihaplanması sonucu oluşmaktadır. Kıl kökü iltihabına genellikle Staphylococcus aureus’a bağlı bakteriyel bir enfeksiyon neden olur, ancak sorun mantar veya virüslerden de kaynaklanabilir. Kıl kökü iltihabı yüzeysel veya derin şekillerde olabilir. 

Kıl Kökü iltihabı (Folikülit) nedir?

Kıl kökü iltihabı, foliküler ünite olarak adlandırılan kıl ve yağ bezlerinden oluşan ünitenin; bakteriler, mantarlar, parazitler veya virüsler gibi çeşitli patolojik etkenlerle enfekte olmasıdır. Koltuk altı, sırt, bacaklar, göğüs, kalça veya yüzde görülebilen bu tablo, yüzeysel ve derin kıl kökü iltihabı şekilde görülebilir. Yüzeysel kıl kökü iltihabında, bir veya daha fazla kıl çevresinde küçük bir sivilce gibi görünen pembe kırmızı renkte kabarık lezyonlar oluşur. Kaşıntılı olabilen bu lezyonlar zamanla açılabilir ve kabuklanabilir. Hem çocuklarda, hem erişkinlerde görülebilen bu tablo, kıl olan herhangi bir vücut alanında da gelişebilmekle birlikte en sık saçlı deri, sırt ve kalçalarda ortaya çıkmaktadır. Bu döküntüler genellikle birkaç gün içinde iz bırakmadan iyileşir ve tedavi gerektirmeyebilir. Derin kıl kökü iltihabı ise kırmızı, sert bir nodül görünümündedir ve sıklıkla ağrılıdır. Genellikle iz bırakarak iyileşen bu döküntülerde ise ağızdan tedaviler veya bazen küçük müdahale ile enfeksiyonun boşatılması gerekebilir.

Kıl Kökü iltihabı neden olur?

Kıl kökü iltihabına; Staphylococcus aureus gibi bakteriler, mantarlar, virüsler ve parazitler neden olabilmektedir. Ayrıca kıl kökü iltihabı; aşırı terleme, ıslak kalma, dar, sıkı veya sentetik kıyafet kullanımı, özellikle kilolu kişilerde sürtünme, şeker hastalığı, Behçet hastalığı, bağışıklığın zayıfladığı ya da baskılandığı durumlar, hijyenik olmayan banyo/havuz ile hamam/sauna şartları, kemoterapide kullanılan bazı ilaçlar, kortizon, katran veya bitkisel yağlar içeren deri bakım ürünleri kullanımına bağlı da gelişebilmektedir. 

Kıl Kökü iltihabı belirtileri nelerdir?

Kıl kökü iltihabı, kıl çevresinde pembe kırmızı renkte ortasında sarı-beyaz-yeşil akıntı görülebilen, çapları sıklıkla 2-3 mm olan deriden kabarık lezyonlar şeklinde görülür. Hafif ağrı, kaşıntı veya tahrişe neden olabilir. Kaşıntılı olabilen bu lezyonlar zamanla açılabilir ve kabuklanabilir. Hem çocuklarda, hem erişkinlerde ortaya çıkan bu tablo, kıl olan herhangi bir vücut alanında gelişebilmekle birlikte en sık saçlı deri, sırt ve kalçalarda görülmektedir.  

Kıl kökü iltihabı tedavisi nasıldır?

Kıl kökü enfeksiyonu çoğu zaman tedavi edilmese de kendiliğinden iyileşebilir. Özellikle erişkinlerde bazen kronikleşebilir, bu nedenle yatkınlık yaratan durumlara dikkat edilmeli ve mümkün olduğunca bunlardan kaçınmalıdır. Hastalarda antiseptik özelliği olan çay ağacı, klorheksidin, ketakonazol, veya povidin iyot içeren yıkama ürünleri kullanılabilir. Kıyafetlerle bulaşmayı önlemek için giysiler, çamaşır ve havlular rutin yüksek ısıda yıkanmalı, mümkünse ütülenmelidir. Çok yaygın lezyonları olan hastalardaki bu oluşumlar, en sık bakterilere bağlı olarak gelişmektedir. Tekrarlayan, tedavilere dirençli seyreden veya çok yaygın tutulumu olan hastalarda, mümkünse kültür alınmalı ve kültür sonucuna göre uygun sistemik antimikrobiyal ajan başlanmalıdır.

Kıl Kökü iltihabı tekrarlar mı?

Kıl kökü iltihabı, yukarıda bahsedilen yatkınlık yaratan durumlarda tekrarlama eğilimi gösterebilir. Hastalarda, bu etkenlere dikkat edilmesine rağmen sürekli tekrarlama oluyorsa, kıl kökü iltihabına neden olan etkene yönelik çeşitli tedaviler ve lezyon olmasa da atakları önlemek amacıyla rutin ilaç kullanımı şeklinde önlemler alınabilir.

Genital bölgede kıl kökü iltihabı kendiliğinden geçer mi?

Genital bölgede kıl kökü iltihabı kendiliğinden gerileyebilir, ancak bu bölgenin sahip olduğu bazı özellikler nedeniyle kıl kökü iltihabı tekrarlayabilir.  Genital bölge bazı flora elemanlarından daha zengindir.

Genital bölgede bazı bakterilerin taşıyıcılığı artar ve diğer vücut alanlarına göre daha kapalı kalan bir bölgedir. Özellikle kilolu bireylerde ıslak kalabilen, sürtünme, dar kıyafet ve çamaşır kullanımı, uzun süreli oturma gibi mekanik etkilere daha sık maruz kalan bir alan olduğu için kıl kökü iltihapları daha sık görülmektedir. Bunun yanı sıra epilasyonda kullanılan tıraş bıçakları veya ağda da kıl kökü iltihabı gelişimini kolaylaştırabilir.  

Koltuk altı kıl kökü iltihabına ne iyi gelir?

Koltuk altı kıl kökü iltihaplarında hijyeni sağlamak önem taşımaktadır. Antiseptik çay ağacı yağı, klorheksidin veya povidin iyot içeren yıkama ürünleri kullanılabilir. Aktif lezyon yokken kurutucu pudralar tercih edilebilir. Kıl kökü iltihabına neden olan etkene göre antibakteriyel, antifungal kremler veya tabletler önerilebilir. Özellikle kıl kökü iltihabı sık tekrarlayan hastalarda epilasyonda kullanılan tıraş bıçakları ve ağda kullanımına dikkat edilmelidir. Tıraş olmak hastalığın yayılımına neden olabileceği için mümkün olduğunca tek kullanımlık tıraş bıçağı seçilmeli veya her kullanım sonrası alkol ile dezenfekte edilmelidir. Kıl kökü iltihabı olan hastalarda lazer epilasyon tercih edilebilir. Bunun yanı sıra özellikle kilolu hastalarda zayıflamak, sürtünmeyi azaltmada fayda sağlayacaktır. Koltukaltı bölgesinde aşırı terleme şikayeti olan hastalarda, koltukaltı botoksu uygulaması da terlemeyi düzenleyerek kıl kökü iltihabı sıklığını azaltabilmektedir.

Kıl kökü tedavi edilmezse ne olur?

Kıl kökü iltihabı ihmal edilir ve tedavi edilmezse kıl kökü iltihabındaki enfeksiyon derinleşerek çıban (fronkül)  gibi daha derin bir lezyona dönüşebilmektedir. Derin yerleşimli lezyonlar doğru bir şekilde tedavi edilmezse, daha derin ve geniş yaralara, kalıcı renk ve şekil bozukluklarına neden olabilmektedir.

Çilek Bacak Nedir? Çilek Bacak Neden Olur, Nasıl Geçer?

Çilek bacak, ağda ve jilet kullanımı veya epilasyon sonrası ciltte kıl kökleri ve genişlemiş gözenekler nedeniyle derinin çukurlu ve küçük kırmızı noktalar (çilek çekirdeğini andıran) halinde gözükmesiyle ortaya çıkan görünümü tanımlamak için kullanılır. Derinin altında yer alan kir, bakteri ve saç kökleri çilek bacak görünümünün oluşmasına neden olur. Ciddi bir sağlık problemi olmasa da kişiyi günlük yaşantısındaki görünümünü etkileyen bir durumdur. Doğru tıraş teknikleri ve evde uygulanabilecek cilt bakım yöntemleri ile kolaylıkla tedavi edilebilir.

Çilek Bacak Nedir?

Çilek bacak, temiz bir görüntü oluşturmak için jilet, ağda ya da epilatör yaptırdıktan sonra ortaya çıkan ölü deri, bakteri ve yağların tıkanmasıyla oluşan noktalı cilt yapısıdır. Çilek bacak görünümü genellikle kaşıntı yapmaz ya da ağrıya neden olmamaktadır. Cilt açık renkli olduğunda çilek bacak görüntüsü o kadar belirgin olabilmektedir.

Çilek bacakta genelde şu görüntüler ortaya çıkar:

  • Tıraş sonrası siyah ya da kahverengi lekeler
  • Siyah noktalar gibi normalden daha koyu görünen açık gözenekler
  • Bacaklarda çukurlu ya da noktalı kuru cilt

Çilek Bacak Neden Olur?

Kıl yapısı yağ, bakteri ve ölü cildi içerebilir, tıraş sonrasında bu yapı ya da tıkalı gözenekler açığa çıkar ve hava ile yağın teması sonrası oksitlenme oluşup, koyulaşma meydana gelir. Bu da çilek bacak görünümüne neden olur. Çilek bacakların en yaygın nedenleri şöyle sıralanır:

Tıraş Olmak

Eski tıraş bıçağı kullanımı ya da tıraş yapmadan önce cildin nemlendirilmemesinden kaynaklı olarak cilt zarara uğrar ve yanma gibi sebepler ortaya çıkar. Bunların yanında çilek bacak görüntüsüne neden olan batıklar görülebilir.

Kıl Kökü İltihabı (Folikülit)

Kıl kökü iltihabı yani folikülit, iltihaplı olarak ortaya çıkan saç folikülünün sebep olduğu deri enfeksiyonu olarak bilinir. Özellikle sıcak ve nemli ortamlarda tıraş, ağda ya da aşırı terleme sonucunda meydana gelir. Birçok kişi egzersiz yaptıktan sonra folikülit geliştirebilir. Kaşıntı ve tahrişe neden olan bu durum çilek bacak görüntüsüne sebep olur. 

Tıkalı Gözenekler

Gözeneklerin, bakteri, ölü deri, kir ve yağ gibi nedenlerle tıkanmasından dolayı kötü bir görüntü oluşturabilir. Tıraş ya da ağda ile bacaklardaki tüyleri almak, yağın havaya temas etmesine neden olur. Bu da tıkalı gözeneklerin oluşarak çilek bacak etkisi yaratmasına yol açar.

Kuru Cilt

Cilt tıraş edildikten sonra tahrişe açık duruma gelir ve kurumaya yatkındır. Bu durum ciltte ayırt edici lekelerin gelişmene neden olur. Kuru bacak türlerinde bu durum daha belirgin olarak ortaya çıkar.

Tavuk Derisi Hastalığı (Keratosis Pilaris)

Keratosis pilaris yani tavuk derisi hastalığı, çilek bacaklardan farklı olarak gelişse de benzer bir görünüm oluşmasına neden olur. Tavuk derisi hastalığı, ciltte tüylerin diken diken gibi görünen küçük, pürüzlü şişlikler kümesi olarak görünmesine neden olur. Bu şişlikler küçük sivilcelere ya da tavuk derisine benzer.

Çilek Bacak Nasıl Geçer?

Çilek bacaklardan kurtulmak için birçok yöntem bulunur. Evde bakım rutin uygulayarak, düzenli bir tedavi uygulaması ile çilek bacakların geçmesi sağlanır. Çilek bacaklardan kurtulmanın 5 yolu şöyle sıralanır:

Kuru fırçalama yöntemini uygulayın

Kuru fırçalama banyo öncesinde kuru bir fırça ya da havlu ile dairesel hareket ile bacağı ovalandığı bir işlemdir. Bu işlem sonrasında ılık su ile ilgili bölgeyi yıkayabilirsiniz.

Nemlendirici kremler kullanın

Tıraş öncesinde cildin nemlendirilmesi ve sonrasında yine aynı şekilde nemli tutulması çilek bacak görüntüsünün oluşmaması için önemlidir.

Tıraş bıçağını düzenli değiştirin

Tıraş bıçağını düzenli olarak değiştirdiğinizden emin olun. Tüyleri çıkış yönüne ve nazikçe tıraş etmek gerekir. Ayrıca, duş sırasında ya da sonrasında, fazla yağ ve ölü deriden arındıktan sonra bacakları tıraş etmek çilek bacak görünümünü azaltacaktır.

Peeling yaparak ölü cilt hücresinin dökülmesini sağlayın

Çilek bacakların yok olmasını sağlamak için düzenli olarak peeling yapmak ciltte pürüzsüz ve yumuşak bir his yaratır. Peeling ciltte biriken ölü derilerin ve kirlerin uzaklaşmasını sağlar. Aynı zamanda gözeneklerin bakterilerle tıkanmasını önler. Lif kabağı kullanmak da ciltte peeling etkisi yaratarak pul pul dökülmesine destek olur. Bu uygulamaların ardından bacakları nemlendirmek çilek bacak görüntüsü oluşmaması açısından önemlidir.

Salisilik ve glikolik asitlerden yararlanın

Reçetesiz olarak satılan salisilik ve glikolik asit içeren ürünlerden yararlanabilirsiniz.

Epilatör kullanımına ağırlık verin

Epilatör, tüylerin kökünden alınmasını sağlayan kişisel bakım cihazıdır. Tüylerin alınırken daha az yaralanmasını sağlayarak çilek bacak görüntüsünün azalmasını sağlar. Ağda ya da tıraş gibi kıl kökü iltihabı riski de az olmaktadır. Bunun yanında epilatör bir dizi güçlü cımbız gibi davrandığından biraz acılı olabilmektedir.

Kalıcı epilasyon düşünün

Tıraş veya ağda işe yaramadığında ve sürekli bakımdan bıktığınız durumlarda kalıcı tüy alma güvenli ve etkili bir seçenek olacaktır. Lazer epilasyon sayesinde ciltteki çilek bacak görüntüsü azalarak temiz bir görüntü oluşması sağlanır.

Tıbbi tedavilere yönelin

Dermatologlar ölü deri hücrelerini çıkarmak için kimyasal ilaçlar önerebilir. Önerilen bu ilaçlar cilt hücrelerinin yenilenmesinde etkili olabilir. Cilt bakım ürünlerinin ya da ilaçların içeriğinde alfa-hidroksi asitler (AHA), beta-hidroksi asit, glikolik asit, retinoidler yer alır.

Anne Olma Hayallerinize Tiroid Yüzünden Gölge Düşmesin

Tiroid bezi hastalıkları, üreme çağındaki kadınlarda oldukça sık görülüyor. Özellikle hamilelik döneminde olan ya da bebek sahibi olmak isteyen kadınların sıkça karşılaştığı tiroid sorunları, bu süreci zorlaştırabiliyor. Ancak kontrolleri düzenli ve eksiksiz yaptırmak, takibi yapan doktorların önerilerine harfiyen uymak ve gerekiyorsa gebelik öncesi gerekli ön tedavileri almak, bu büyülü yolculuğun tiroid açısından sorunsuz atlatılmasına olanak sağlıyor. 

Tiroid hormonu bebeğin gelişiminde önemli rol oynuyor

Tiroid bezi boynun orta hattında, nefes borusunun hemen önünde yerleşmiş olan önemli bir endokrin organdır. Üreme çağındaki kadınlarda, tiroid bezi hastalıkları sık görülmektedir. Tiroid hormonları hem gebeliğin sorunsuz sürdürülmesi, hem de anne ve bebek sağlığı üzerinde çok önemli rol oynamaktadır. Gebelikte her endokrin bez gibi tiroid bezi de bir miktar büyür. Tiroid bezi T3 ve T4 olarak adlandırılan iki hormon salınımından sorumludur. Sağlıklı gebelikte gebeliğin 7.haftasından itibaren T4 artmaya başlar ve 16. haftada en yüksek değerlere ulaşır. Bu hormonun artışı, büyümekte olan bebeğin hem zeka gelişimi, hem de vücut gelişimi için çok önemlidir. Gebeliğin erken dönemlerinde, bebeğin tiroid bezi işlev görmediğinden anneden bebeğe geçen tiroid hormonları özellikle de bebeğin merkezi sinir sisteminin gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Gebeliğin 16.-17. haftalarında bebeğin tiroid bezi de hormon yapmaya başlar, ancak unutulmamalıdır ki; neredeyse gebeliğin son haftalarına dek anneden bebeğe tiroid hormonu geçişi devam eder.

Gebelerin günlük 200-250 mcg iyot alması önerilir

İyot, tiroid hormonu yapımı için çok önemli bir maddedir ve bebeğin yeterli miktarda tiroid hormonu yapabilmesi için anneden uygun miktarda iyot geçişinin olması gereklidir. Gebelikte annenin iyot ihtiyacı artmaktadır. Bunun yanında ülkemizde iyot eksikliği halen çok önemli bir sorundur. Hem bebeğin sağlıklı gelişimi, hem de annede guatr oluşumunu engellemek için gebelerin günlük 200-250 mcg iyot alması önerilmektedir. İyot için en önemli kaynak iyottan zengin tuzlardır. Ayrıca doktor kontrolünde iyot takviyesi alınması da gerekebilir.

Bu kriterleri taşıyorsanız

Eğer bir anne adayı;

  • 30 yaşından daha büyükse
  • Tiroidi az veya çok çalışıyorsa
  • Guatr veya Hashimoto tiroiditi gibi bir tiroid hastalığı varsa
  • Daha önceden tiroid ameliyatı olduysa 
  • Tip 1 diyabet gibi bağışıklık sistemini etkileyen bir hastalığı varsa
  • Düşük, erken doğum öyküsü, gebelik kayıpları, gebelikte tansiyon yüksekliği varsa
  • Kısırlık (infertilite) tedavisi görüyorsa
  • Ailede tiroid hastalığı varsa
  • Şişman ise
  • İyot eksikliği bölgesinde yaşıyor ise mutlaka tiroid hormonları ölçülmelidir.

Hipotiroidiye dikkat!

Tiroid bezinin tiroid hormonlarını yeterli miktarda üretememesine hipotiroidi denir ve gebelikte sık görülen bir durumdur. Öte yandan Hashimoto hastalığı ve daha önceden geçirilmiş tiroid cerrahilerinden sonra da hipotiroidi sıkça görülür. Eğer anne adayında hipotiroidi teşhis edildiyse vakit kaybedilmeden tedavisine başlanmalı ve gebelik haftasına göre önerilen tiroid hormon değerlerine ulaşmak hedeflenmelidir. Eğer aşılama ya da tüp bebek gibi yardımcı üreme teknikleri ile gebelik planlanıyorsa, öncesinde tiroid hormonları hedef değerlere getirilmelidir.

Daha önceden size hipotiroidi teşhisi konmuş ve tedavi alıyor iseniz, unutmayın ki gebelik süresince daha yüksek ilaç dozlarına ihtiyaç duyulacaktır. Gebe olduğunuzu anladığınız anda günlük ilaç dozunu %25-30 oranında artırmalı ve en kısa sürede bir iç hastalıkları uzmanı veya endokrinoloji uzmanına başvurmalısınız.

Her 1000 gebeliğin sadece 2’sinde hipertiroidi görülüyor

Tiroid bezinin tiroid hormonlarını fazla miktarda üretmesine ise hipertiroidi denir ve hipotiroidinin aksine her 1000 gebeliğin sadece 2’ sinde görülür.  En sık sebebi Graves hastalığı (% 85-90) olmakla birlikte bazen tiroid nodülleri de hipertiroidiye neden olur. Hipertiroidi belirti ve bulguları, sinirlilik, titreme, çarpıntı, terleme, sıcak tahammülsüzlüğü, kilo kaybı, uykusuzluk, dışkılama sayısında artış ve guatrdır. Normal gebelikte de bu bulgulara sık rastlandığı için fark edilmeyebilir. Ayırıcı tanıda, tiroid fonksiyon testleri önemlidir. Hipertiroidi uygun tedavi edilmediğinde anne ve bebekte istenmeyen olayların gelişmesine sebep olabilir. Annede düşük, plasenta ayrılması, erken doğum, kalp yetmezliği, hipertansiyon, tiroid fırtınası gelişebilir. Prematüre doğum, düşük doğum ağırlığı, ölü doğuma neden olabilir. Gebelikte hipertiroidisi olan annelerin tiroid testleri, düşük riskinden kaçınmak için sıkı kontrol edilmeli, gerekirse tedavisi başlanmalıdır. Hipertiroid bir kadın gebe kalmayı planlıyor ise öncesinde tiroid hastalığı tercihen cerrahi veya radyoaktif iyot tedavisi ile kalıcı bir çözüme ulaştırılmalı, tiroid hormonları normale geldikten sonra gebelik izni verilmelidir.

Gebelikte tiroid hormon fazlalığı geçici olabilir

Gebelikte ayırt edilmesi gereken önemli bir durum da gebeliğe bağlı olarak tiroid hormonlarının geçici artması durumudur. Kanda yükselen gebelik hormonunun (beta-hCG) tiroid bezini uyarıcı etkisi vardır ve gebeliğin ilk aylarında bu hormon etkisi ile geçici bir tiroid hormon fazlalığı gelişebilir. Gebeliğin 6-8 haftasında ortaya çıkmakta ve gebeliğin 18-20. haftasında kendiliğinden düzelmektedir. Tüp bebek tedavisi görenlerde, ikiz gebeliklerde görülme sıklığı daha fazladır. Genellikle bulantı, kusma eşlik eder. Bu durumda çoğu kez tiroide yönelik bir tedavi gerekmez, serum, vitamin takviyesi gibi destek tedavileri yeterlidir.

Silikon Meme Protezi Meme Kanseri Riskini Artırmıyor

Kadının beden görünümünde fiziğini tamamlayan meme yapısı; omuz genişliği, göğüs çevresi, bel ve kalça çevresi ölçümlerinde önemli bir yer tutuyor. Meme hacminin küçük olması, yapısal olarak değişik nedenlerle biri diğerinden daha küçük ve asimetrik görünümdeki meme yapısı slikon meme protezleri ile estetik bir hale getirilebiliyor. Silikon uygulamalar emzirmeye engel teşkil etmediği gibi kanser gibi hastalıklar için de zemin oluşturmuyor.

Deneme protezi ile ideal ölçü bulunuyor

Meme protezleri, meme şeklinde hazırlanmış balona benzer yapılardır. Yuvarlak ve anatomik denilen damla şeklinde olanları mevcuttur. Kadının memesindeki duruma uygun olarak bunlardan biri seçilir. Balon kısmı silikondan yapılmıştır, protezin yüzeyi pürtüklü ya da düz olarak üretilmiştir. Balonun içini dolduran maddeler farkı olabilir; günümüzde en sık tercih edilen içi silikon jel ile dolu olan meme protezleridir. Bunlar değişik boyut ve hacimde üretilmekte ve hastaya uygun olan protez ölçüsü doktor ile detaylı fikir alışverişinden sonra belirlenmektedir. Ayrıca ameliyat sırasında deneme protezleri uygulanarak ideal ölçü bulunabilir ve bu boyut tespitine göre orijinal protez konulabilir.

  Emzirmeye engel değil

Silikon ameliyatı olan hastaların emzirmesine engel yoktur ve meme kanseri dahil herhangi bir hastalık gelişmesi riski silikon olmayan kişilere göre artış göstermez. Meme büyütme ameliyatında, memenin büyütülmesi vücut için yabancı bir madde ile sağlanabildiğinden, proteze ait sorunlar olabilir. Protez çevresinde kapsül adı verilen bir zarın gelişmesine bağlı sertleşme ve daralmalar olabilir. İnce zar herhangi bir probleme yol açmaz, orta kalınlıkta bir zar oluşması halinde memede hafif bir sertlik ve meme tabanında belirginlik fark edilebilir. 

Normal meme dokusu ile aynıdır

Silikon uygulanan memede daha sonra yapılacak mamografi ve cerrahi muayene problem oluşturmaz, protez mamografide bir boşluk olarak görülür. Silikon meme protezli bir memede kanser gelişmesi riski artmaz, normal meme dokusu ile aynıdır. Meme kanseri geliştiği takdirde protezli memede de meme kanserine yönelik ameliyat ve diğer tedavi şekilleri standartlar doğrultusunda uygulanır. Meme büyütme ameliyatına karar vermeden önce,  rahatsız eden durum ve ameliyattan beklenti doktora açıkça söylenmeli, seçilecek protez, protezin hangi kesiden uygulanacağı, anestezi tipi, ameliyatın erken ve geç sonuçları detaylıca görüşülmelidir.

Ameliyat izleri zamanla geçiyor

Ameliyatta protezin uygulanması için 4-5 cm’lik bir kesi açılır. Bu izin yerleşimi meme altı kıvrımından, meme başının kenarından ve koltukaltından olabilir. Silikon yerleştirme yerinden daha önemli olan elde edilecek şekil ve büyüklüktür.
Giriş yeri neresi olursa olsun bir iz kalacaktır. Bunlar başlangıçta belirgindir ama zamanla belirsizleşir. Protez hastanın meme yapısına göre meme dokusu arkasına ya da göğüs kasının arkasına yerleştirilebilir.

Ameliyattan 4 gün sonra işe başlanabilir

Protez göğüs kası arkasına konmuşsa birkaç gün kol hareketlerinde kısıtlılık olabilir. Ameliyat sonrası memeye sutyen ya da sargı uygulanır. Erimeyen dikişler varsa 10-12 gün sonra alınabilir. Erken dönemde şişlik olabilir, meme başında hissizlik ve deri üzerinde morumsu renk değişimi olabilir. Bunlar kısa sürede kendiliğinden kaybolur. Hasta 4-5 gün içinde işine dönebilir. 3-4 haftadan sonra protez yerine yerleşir ve meme normal olarak işlevini kazanır. Hastaya 2 ay zıplama ve koşma gerektiren ağır sporlardan uzak durması önerilir. Silikon protezlerin dış yüzeyi çok ince olmakla birlikte dış darbelere oldukça dayanıklıdır. Normal ve orta dereceli masajlar zarar vermez. Kişi ameliyattan 2-3 ay sonra yüzükoyun yatabilir.  Silikonun yırtılması nadir bir durumdur, araç içi trafik kazalarında olduğu gibi sıkışmalarla, yüksekten düşmelerle ve delici alet yaralanmaları ile ortaya çıkabilir

Yara İzi Nedir? Yara İzi Nasıl Geçer?

Fiziksel travmalar, ameliyatlar, geçirilen kazalar ve sonrasında oluşan ameliyat dikiş izi, hastalıklar, yanıklar, yanık izi, bazı deri enfeksiyonları ve kesikler vücutta skar adı da verilen yara izi oluşumuna neden olabilmektedir. Derinin üst tabakasında görüntü olarak iz bırakan bu yaralar kişilerin psikolojik durumlarını etkileyebilmektedir. Yara oluştuğu anda zaman kaybedilmeden doğru yaklaşımla müdahale edilmesi daha az iz kalmasını sağlayacaktır. Oluşan travmanın etkisi ne kadar büyükse yaranın izi de o kadar büyük ve derin olabilmektedir. Yara izi için uygulanan tedaviler izin tamamen geçmesini sağlamaz ancak en aza indirilmesini amaçlar.

Yara İzi Nedir?

Cildin üst tabakasının herhangi bir nedenle yok olmasıdır. Özellikle görünür bölgede olan bir yerde ise yara izi kişiyi çok rahatsız eden bir durumdur. Yara izi travma, cerrahi, düşme, kesme, yanma gibi etkenlere bağlı oluşur. Cerrahilerde mutlaka kesilen her yerde iz kalır ancak ameliyatlarda bu izler saklamaya ya da en aza indirilmeye çalışılır. Aslında tamamen yok edilemez ancak görünürlüğü azaltılır, fark edilmeyebilir. 

Yara İzinin Sebepleri Nelerdir?

Yara izleri, vücutta oluşan yaraların iyileşme sürecinin bir parçası olarak bilinmektedir. Aynı zamanda bağışıklık sisteminin cildi mikroplardan ve diğer zararlı maddelerden koruduğu bir bariyerdir. Cilt hasar gördüğünde, vücut kendi kendini iyileştirmek için kolajenden yapılmış yeni bir doku oluşturmaktadır. Kolajen, cildi iyileştirmek ve eklemlerin korunmasında önemli bir rol oynar. Enfeksiyondan korunmak için cildi onarır ve açık alanları kapatarak yeni doku oluşumunda etkili olur.

Yara İzlerinin Neden Olduğu Sorunlar Nelerdir?

Çoğu yara izleri zamanla yok olur ve uzun süreli sağlık sorunlarına neden olmamaktadır. Bir yara izinin nasıl değiştiği, konumuna, boyutuna ve türüne bağlı olarak değişmektedir. Bir yara izi zamanla silikleşebilir  ama tamamen kaybolmaz. Bazı yara izleri aylar veya yıllar sonra sorunlara neden olabilir. Ağrılı veya kaşıntılı hale gelebilir.

Yara İzi Zamanla Yok Olur Mu?

Yara izleri, geçmişte oluşan yaralanma, ameliyat veya diğer sebeplerden dolayı oluşabilir. Tamamen yok olması istense de yara dokusu, çevre dokulardan farklı olduğu için kalıcı olabilmektedir.

Hangi Yaraların İzi Kalır?

Birçok yara izi tedavisi olmaksızın kendi kendine kaybolur fakat iz bırakabilmektedir. Bununla birlikte, keloidler (doku onarımının devam edip büyümesi) ve akne izleri kaybolmayabilir. Yaşlandıkça, cildiniz sıkılığını kaybettiği için sivilce sebebiyle oluşan yara izleri daha belirgin hale gelir.

Belirgin Yara İzlerinde Ne Yapılır? Yara İzi Nasıl Geçer?

Belirgin iz durumlarında özellikle kaza ve travmalardan sonra yüzde kollarda kalan izler maalesef tamamen geçirilemez. Bunları azaltmak mümkündür. Bazı çok kötü izlerde cerrahi müdahale yapılarak en azından yaranın kalınlığı, genişliği azaltılmaya, daha ince bir hale getirilmeye çalışılır. 

Mevcut izlerde bir ilerleme olmuyorsa yapılacak işlem erken dönemde silikon baskıdır.  Silikon yapraklarla yara izinin üzerine basılarak yaranın kabarması, daha düzgün iyileşmesi sağlanır. Bu yöntem ancak erken etkilidir. Yine erken dönemde bir takım iz kremlerine başvurulur.

Olgunlaşmış yara izlerinde lazer tedavisi fayda sağlar. Lazerle birkaç seans yara izi görüntüsü azaltılabilir. Bazı yara izlerinin altına PRP yapılabilir. Eğer iz çökükse izin altına yağ enjeksiyonu yapılabilir.

Yine rahatsız edici izlerde dermabrazyon peeling denilen işlemler tercih edilebilir. Bunlar mekanik olarak o bölgeyi tıraşlayarak yaranın alttan daha iyi iyileşmesini sağlar ya da kimyasal birtakım maddelerle aynı zımparada tıraşlıyormuş gibi hafif kontrollü yanıklar oluşturarak üstteki kötü dokuyu atıp daha iyi iyileşme göstermesini amaçlar.

Yanıklar da yara izi olarak tanımlanır.  Tüm yara ve yanıklar akut dönemde tedavi edilmesi gerekir. Tedavi yanığın derecesine göre belirlenir. Yanığa yönelik antibiyotikli kremlerin yanında leke ve iz tedavisini giderecek iz kremler eklenir. 

Okul Çantasındaki Tehlike ”Skolyoz”

Okulların başlamasıyla birlikte çocuklar sırt çantalarıyla okulun yolunu tutmaya başladı. Ancak ağır çantalar çocukların sağlığını tehdit ediyor. Öğrencilerin daha küçük yaşlarda sırtına binen bu fazla yükler; sırt, bel ve ayak ağrılarının yanı sıra baş ağrıları ve uykusuzluğa neden olabiliyor. Her 10 çocuktan 1’i ise skolyoz yani omurga eğriliği tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

Ağır Çanta Skolyoza Neden Oluyor?

Okula yürüyerek giden, ağır çantaları uzun süre taşımak zorunda kalan çocuklarda boyun, sırt, bel ve ayak ağrılarının yanı sıra gerilim tipi baş ağrıları ve uyku düzeninde bozulmalar görülebilmektedir. Eğer önlem alınmazsa ilerleyen süreçte başta skolyoz olmak üzere çeşitli hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. Okul çantalarının ağır olması ve tek taraflı taşınması, yanlış oturma pozisyonu, kas iskelet yapısına uygun olmayan egzersiz hareketleri skolyozu tetikler. Omurga eğriliği olan her 4 çocuktan biri tedaviye ihtiyaç duyarken, tedavi gereksinimi olan kız çocuklarının erkek çocuklardan 8 kat daha fazla olduğu bilinmektedir. Ayrıca çocuğun kas-iskelet yapısına uygun sportif aktivitelerde bulunmaması, okuldaki masa ve sandalyelerin çocuğun bedenine uygun olmaması ve yanlış pozisyonda oturma skolyoza neden olmaktadır.

Çocuğunuzun Gövdesi Bir Yana Doğru Eğilmişse Dikkat!

Skolyozun erken tanı ve tedavi ile önlenebilmesi için öncelikle farkındalığın artırılması gerekmektedir. Ailelerin çocuklardaki omurga eğriliklerini erken fark edilmeleri için mutlaka çocukları kontrol etmeleri gerekmektedir. Hızlı büyüme çağına giren 10-12 yaş arası kız çocukları ve 13-14 yaş arası erkek çocuklarının yılda 2 kez omurga muayeneleri yapılmalıdır. Gelişme çağının başlangıcında özellikle diş teli takan, esnek bağ yapısı olan, ayak problemleri ve yürüme güçlüğü çeken kilolu çocuklar skolyoz konusunda risk grubunda olduklarını için yakın çevrelerince daha sık gözlemlenmesi gerekmektedir. Gelişme çağındaki bir çocukta başın bir yana eğilmesi, yüz ve omuz asimetrisinde bozulma, sırtın bir bölümünde göze batan kabarıklık, gövdenin bir yana doğru yer değiştirmesi, pelvis ve kalça asimetrisi, bacak boyu farkı, ayak şekil bozukluğu ve yürüme dengesinde bozukluk gibi bulgular skolyozu akla getirmektedir. Bu durumda çocuğun vakit kaybedilmeden bir uzaman götürülmesi ve gerekli tedavi planlamasına başlanması gerekmektedir

Ağır Ve Albenili Çantalar Yerine Hafif Ama Sağlam Modelleri Tercih Edin

Okul çantası seçimi çocuklar için çok önemlidir. Kalın ya da ağır materyallerden uzak durularak hafif çantalar tercih edilmelidir. Mümkün olduğunca çok bölmeli olmasına dikkat edilerek kitap, defter gibi ağır materyaller sırta yakın bölmelerde taşınmalıdır. Alınacak çantanın çocuğun sırt ergonomisine uygun olmasına da dikkat edilmelidir. Çocuk evden çıkarken aileler mutlaka çantanın ağırlığını kontrol etmeli, çanta gereğinden fazla ağır ise hafifletilmeli ya da ağırlık dengeli değilse dengeli hale getirilmelidir. Ayrıca omuz kayışları da gevşek ya da gergin olmayacak şekilde ayarlanmalıdır. Çantanın tek kolla değil her iki kolla taşınması gerekmektedir.

E-Hizmetler

7/24 Kolay & Hızlı Randevu

Özkaya Tıp Merkezi Özkaya Tıp Merkezi
0(312) 417 8585