Özkaya Tıp Merkezi
Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
MENÜ

Kalp Hastalarına Sonbahar Uyarıları

Mevsimsel geçişlerinden en çok etkilenen hasta gruplarının başında kalp hastaları geliyor. Havaların soğumasıyla birlikte kalp damarları başta olmak üzere tüm damarlarda büzüşme ve buna bağlı olarak tansiyon yükselmesi gözlenebiliyor. Yine vücudun alıştığı sıcak havaların sona ermesiyle stres hormonlarının salgılanmasına bağlı damarlarda pıhtılaşma ve kalp krizi riskinde artış olabiliyor. Dolayısıyla kalp hastalarının bu konularda bilinçli olması gerekiyor

Mutlaka grip aşısı yaptırın

Kalp hastaları bağışıklık sistemleri zayıf olduğu için grip virüsüne karşı risk altındadır. Kalp hastalarında grip sonrası zatürre, bronşit, akciğer yetmezliği, kalp yetmezliğinde kötüleşme hatta kalp krizi gibi komplikasyonların görülme oranı yüksektir. Bu sebeple kalp hastalarının yıllık grip aşılarını yaptırması kesinlikle önerilmektedir. Grip aşısının koruyuculuğu yüzde 100 olmasa da ciddi komplikasyonlardan koruma oranı oldukça yüksektir Bu aşının genelde sonbahar aylarında eylül-ekim gibi yapılması önerilse de ocak ayına kadar yaptırılabilir.

Zatürre aşısını da ihmal etmeyin

Kalp hastaları aynı gripte olduğu gibi bağışıklık sistemlerinin zayıflığı sebebiyle zatürre mikrobuna karşı duyarlıdır. Toplumda zatürre aşısı olarak bilinen aşı en sık zatürreye neden olan pnömokok bakterisine karşı korunma amaçlı geliştirilmiş bir aşıdır. Konjuge pnömokok aşısı veya PCV13 ve Pnömokok polisakkarit aşısı veya PPSV23 olmak üzere iki çeşit zatürre aşısı vardır.

Polisakkarit aşılar (PPSV23) ciddi pnömoni yapan mikrop tiplerine karşı daha etkiliyken, konjuge aşı (PCV13) daha güçlü bağışıklık oluşturmaktadır. Bu nedenle her iki aşının da yapılması önerilmektedir.PPSV23 aşısının 5 yılda bir tekrarlanması gerekirken PCV13 aşısının bir kez yapılması yeterlidir. Daha önce hiç zatürre aşısı olmamış bir kişide öncelikle PCV13 aşısı yapılarak ve her iki aşı arasında en az 8 hafta süre olacak şekilde uygulanabilir.

Bu hatalardan kaçının

Hareketsizlik

İnaktif yaşam ve kalp krizinden ölüm arasında çok kuvvetli bir ilişki vardır. Bu sebeple kalp hastalarının günde en az 30 dakika yürüyüş gibi kardiyak egzersizler yapmaları önerilmektedir.

Sağlıksız Beslenme

Kötü beslenme, oksidatif stresi, insülin direncini ve bunların sonucunda da kan basıncını artırabilir. Temel olarak düşük yağ ve sodyum içeren, liften ve potasyumdan zengin gıdalar ise kalp hastalarında kan basıncını düşürerek fayda sağlamaktadır. Bu nedenle sebze, taze meyve, baklagiller, az yağlı süt ürünleri, kepekli tahıllar, balık ile doymamış yağ asitleri (zeytinyağı) gibi besinlerden zengin, kırımızı etten ve doymuş yağ asidinden ise fakir bir diyet alışkanlık edinilmeli.

Bilinçsiz İlaç ve Vitamin Kullanımı

Kalp hastalarının kullandıkları ilaçlarla etkileşime yol açabileceği için doktor tavsiyesi olmadan vitamin ve bitkisel ilaç gibi takviyelerin kullanımı önerilmemektedir.

Bunlara dikkat edin

İlaçlar: Kalp hastaları mevsim geçişlerinde doktor kontrolüne gitmeli. Bu dönemde ilaçları yeniden düzenlenmeli.

Egzersiz: Yaz mevsiminin sona ermesi ile kapalı alanlarda geçirilen zamanın artması hastaların egzersiz yapmasına engel olmamalı. Kalp hastalarının gerekirse kıyafet seçimine dikkat ederek açık havada veya kapalı alanlarda günde en az 30 dakika egzersiz yapması önerilmektedir.

Kıyafet seçimi: Vücut ısısında ani değişimler göğüs ağrısı ve kalp krizi riskini artırmaktadır. Bu nedenle kalp hastaları özellikle ani ısı farklarının yaşanması durumunda kıyafet seçimine dikkat etmeli. Bu hastalara vücut ısısını koruyacak şekilde giyinmeleri tavsiye edilmektedir.

Diyet: Sonbahar mevsiminde hareketin azalması ve evde geçirilen zamanın artması sebebiyle hastalarda kilo alma eğilimi ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple özellikle kalp hastalarına diyetlerinde şeker ve un gibi zararlı besinleri azaltarak meyve ile sebze ve bakliyat gibi bitkisel besinlerin alımını artırmaları önerilir.

AGünlerin kısalıp, gecelerin uzadığı bu mevsimlerde depresyon gibi ruhsal hastalıklar artış gösterebilir. Bu sebeple hastaların spor, arkadaşlarla vakit geçirme gibi aktivitelerle depresyon risklerini azaltmaları önerilmektedir.

Yumuşak Doku Kanseri

Yumuşak Doku Kanseri Nedir ve Tedavisinde Neler Yapılır?

Nadir görülmesine rağmen kontrol altına alınmadığında hayat kalitesinde ciddi düşüşe sebep olan kanser türlerinden biri yumuşak doku kanseridir.

Günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri olan kanserin erken teşhisi ve tedavisine yönelik yapılan sayısız çalışmalar, bu alanda ilerleme kaydedilmesini sağlamıştır. Ancak kanserle etkin mücadelede hastaların bilinçlenmesi, erken tanıya yönelik zamanında sağlık kuruluşlarına başvurması ve tedaviye aktif katılım sağlaması son derece kritiktir. Nadir görülmesine rağmen kontrol altına alınmadığında hayat kalitesinde ciddi düşüşe sebep olan kanser türlerinden biri yumuşak doku kanseridir.

Yumuşak Doku Kanseri Nedir?

Yumuşak doku olarak ifade edilen dokular, vücutta farklı organ ve dokuların çevresinde yapı ve destek görevi gören; yağ dokusu, kas grupları, kan damarlarını oluşturan dokular ve bağ dokularıdır. Bu dokulardan köken alan geniş bir kanser alt türü ise yumuşak doku kanserleri olarak bilinir. Yumuşak doku kanserleri vücudun genelinde herhangi bir bölgeden köken alabilir; tümör dokusunun geliştiği hücre türüne bağlı olarak farklı biyolojik ve klinik özellikler gösterebilir.

Yumuşak doku kanserlerinin klinikte en sık görülen türleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Liposarkom
Vücuttaki yağ dokusuna ait hücrelerin kanserleşmesi sonucunda liposarkom gelişir. Yağ dokusunun yer aldığı herhangi bir vücut bölgesinde oluşabilir. Tüm yumuşak doku tümörleri arasında en sık görülen alt türdür.

Leiomyosarkom
Sindirim sistemi, boşaltım sistemi veya üreme sistemi gibi iç organları oluşturan dokularda yer alan ve düz kas adı verilen hücre gruplarından kaynaklanan tümörlerdir.

Rabdomyosarkom
Vücudun hareketlerinden sorumlu iskelet kaslarının kanserleşerek kontrolsüz çoğalmasıyla rabdomyosarkom gelişir. Çocuklarda ve gençlerde en sık görülen yumuşak doku tümörüdür.

Yumuşak Doku Kanseri Neden Olur?

Diğer kanser türlerinde olduğu gibi yumuşak doku kanserlerinde de altta yatan neden tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte bilimsel çalışmalar, bazı faktörlerin yumuşak doku kanseri gelişme riskini artırdığını ortaya koymuştur.

Aşağıdaki durumlar yumuşak doku kanserleri için risk faktörleri olarak özetlenebilir:

  • Genetik Yatkınlık: Yumuşak doku kanserlerinin önemli bir bölümü ailede, özellikle birinci derece yakınlarında benzer kanser öyküsü olan kişilerde görülür. Kanserli hücre oluşumuna sebep olabilen genetik mutasyon sendromlarına sahip kişilerde yumuşak doku kanseri gelişme riskinin yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu sendromlardan bazıları Gardner sendromu, tuberoskleroz, nörofibromatozis, Li-Fraumeni sendromu olarak sıralanabilir.
  • Kimyasallar: Vinil klorid, arsenik, tarım ilaçları veya dioksin gibi kimyasallara maruz kalan kişilerde yumuşak doku kanseri gelişme riski yükselir.
  • Enfeksiyonlar: HHV-8 gibi viral enfeksiyonların gelişmesi durumunda yumuşak doku kanseri ortaya çıkabilir.
  • Radyasyon: Yüksek dozda radyasyon verilen radyoterapi gibi uygulamalara bağlı, uzun dönemde vücudun çeşitli yerlerinde yumuşak doku kanseri gelişme riski artar.

Yumuşak Doku Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Yumuşak doku kanserlerinin yol açtığı klinik belirtiler; tümörün konumu, boyutu, biyolojik özellikleri, çevre dokularla olan ilişkisi, metastaz varlığı gibi farklı durumlara bağlı olarak değişkenlik arz eder. Bununla birlikte, aşağıdaki belirtiler yumuşak doku kanserlerinin seyrinde hastalarda izlenebilir:

Tümörün geliştiği bölgede sınırlı şişlik veya sertlik,
Kitlenin çevre dokulara baskısına bağlı ağrı,
Kitlenin boyutuna ve konumuna bağlı olarak hareket kısıtlılığı, bağırsaklarda daralma veya tıkanma, solunum güçlüğü.

Yumuşak Doku Kanseri Tanısı Nasıl Konur?

Yumuşak doku kanseri şüphesi olan hasta öncelikli olarak fizik muayene ve radyolojik görüntülemelerle ayrıntılı bir şekilde değerlendirilir, ardından tespit edilen kitleye yönelik biyopsi işlemi planlanır.

Aşağıdaki yöntemler, biyopsi öncesi kitlenin değerlendirilmesine yönelik başvurulan teknikler arasındadır:

  • Ultrason: Kitlenin boyutu, fiziksel özellikleri, çevre dokularla ilişkisi gibi konular hakkındaki ilk değerlendirmede tercih edilen yöntemlerden biri ultrasondur. Özellikle kolay ulaşılabilir, yüzeysel kitlelerde tercih edilir.
  • Bilgisayarlı Tomografi (BT): Derin dokularda yer alan, özellikle karın veya göğüs kafesi içindeki kitlelerde kitlenin boyutu, fiziksel özellikleri, yayılımı gibi hususların değerlendirilmesi için BT’den yararlanılabilir.
  • Manyetik Rezonans (MR): Yumuşak doku tümörleri sağlıklı dokulara benzer özellikler gösterebildiğinden, dokuların detaylı değerlendirilmesine ihtiyaç duyulabilir. MR; BT’ye göre daha detaylı görüntüleme sunduğundan dolayı değerlendirmede tercih edilebilir.
  • PET-BT: Tüm vücudun kanserli kitleler yönünden taranmasına olanak veren PET-BT yönteminde, kanser hücrelerinin boyanmasını sağlayan özel bir madde damardan verilerek çekim yapılır. Bu sayede kanserin evrelemesi yapılarak tedavi planlaması için önemli veriler elde edilir.
  • Yumuşak Doku Kanseri Tedavisinde Neler Yapılır?
  • Yumuşak doku kanserlerinde tedavi hastalığın evresine; kitlenin boyutu, yayılımı, metastaz yapıp yapmadığı, çevre dokuları işgal edip etmediği gibi konulara bağlı olarak değişkenlik gösterir. Yumuşak doku kanserleri birbirinden farklı klinik özellikler gösterebilen birden fazla kanser alt türüne verilen genel bir isim olduğundan, patolojik inceleme sonrası teşhis edilen tür de tedavi kararını etkileyebilir.

Tedavide aşağıdaki yöntemlerde yararlanılabilir:

  • Cerrahi: Erken evrede tespit edilen, metastaz yapmamış ve çevre dokulara ciddi yayılım göstermemiş kitlelerde tümörün cerrahi yöntemlerle çıkarılması tedavide ilk basamaktır.
  • Kemoterapi: Cerrahi öncesi, sonrası veya cerrahiden bağımsız olarak, tümörün patolojik özelliklerine göre farklı ilaç kombinasyonlarından oluşan kemoterapi rejimleri tedavide uygulanabilir.
  • Radyoterapi: Cerrahi sonrası veya kemoterapi ile birlikte tümör kitlesinin hızla giderilmesi veya cerrahi yöntemler ile çıkarılamayan kanser hücrelerinin ortadan kaldırılması için hastaya göre belirlenen doz ve sürede radyoterapi uygulanabilir.
  • Akıllı İlaç Tedavisi: Kanser hücrelerinin yüzeylerinde ürettikleri molekülleri tanıyarak bağışıklık sistemince hücrelerin elimine edilmesini sağlayan akıllı ilaçlar, seçilmiş vakalarda başarıyla uygulanabilmektedir.

Meme Kanseri Riskini Azaltmanın 7 Etkili Yolu

Türkiye’de kadınlarda görülen kanserlerin yaklaşık yüzde 25’ini meme kanseri oluşturuyor

Meme kanseri kadın kanserleri arasında en yaygın ve akciğer kanserinden sonra en sık ölüm nedeni olan kanser türüdür. Hastalık dünyada her 8 kadından birini etkilemektedir. Türkiye’de de sık görülen meme kanserine karşı düzenli kontroller kadar yaşam tarzı değişiklikleri de etkili olur.

1-İşlenmiş gıdalardan uzak durulmalı

Sağlıklı bir yaşam biçimi sadece kansere değil, tüm hastalıklara yakalanma riskini düşürüyor. Meme kanserinde de riski azaltmak için sağlıklı beslenmek şart. Yapılan pek çok bilimsel araştırma beslenmenin, çoğu kanserlerde yüzde 70 oranında etkili olduğunu ortaya koyuyor. Yani sağlıksız beslenme, sigara kadar kanserojen oluyor.

Araştırmalar özellikle işlenmiş gıdaların kanser riskini arttırdığını gösteriyor. Tüm kanserlerde olduğu gibi meme kanseri riskini düşürmek için de işlenmiş gıdalardan ve fazla şeker tüketiminden kaçınılmalı. Özetle düşük yağlı, sebze, meyve, tahıl ağırlıklı ve dengeli beslenmeye özen gösterilmeli.

2-Stresi yönetecek yöntemler bulunmalı

Yaşam biçimi, çalışma koşulları ve yüksek stres meme kanserini tetikleyebiliyor. Stresli ortamlardan uzak durmak zor olsa da stresi yönetmek mümkün. Stres düzeyini azaltmak için kişi kendisine uygun yöntemler bulmaya gayret göstermeli, stresini yönetmeli.

3-Düzenli uyku önemli

Uyku sağlıklı bir yaşam dengesinin önemli faktörlerinden biri. Sağlık için yetişkinler günde ortalama 6-8 saat uyumalı. Sağlıksız bir uyku düzeninin bağışıklık sistemini zayıflattığını, buna bağlı olarak da kanser riskini arttırdığını gösteren pek çok çalışma var.

4-Egzersiz olmazsa olmaz

Araştırmalar, düzenli egzersizin meme kanseri riskini anlamlı oranda azalttığını gösteriyor. Hareketli bir yaşam tarzı benimsenmeli. Mümkünse haftada 5-6 saat yürüyüş, pilates gibi egzersizler yapılmalı. Size uygun egzersiz biçimini hekiminize de danışabilirsiniz.

5-Kilo kontrolü şart

Obezite veya şişmanlık da meme kanseri ile doğrudan ilgili. Obezite, kansere yakalanma olasılığını artırıyor. Yani şişmanlık, kanser riski açısından bakıldığında da sadece bir hastalık, yalnızca estetik bir kusur değil ne yazık ki. Araştırmalar, aşırı kilolu kişilerin yağ dokularının daha fazla hormon, özellikle de büyüme hormonu, östrojen ve insülin ürettiklerini gösteriyor. Bu gibi hormonların yüksek düzeyde üretilmesi ise kanser riskini artırıyor. Bu nedenle kilo kontrolü çok önemli.

6-Sigara içilmemeli

Kanser riskini azaltmak için özellikle sigaradan uzak durmak da çok önemli. Pasif içiciliğin bile kanser riskini artırdığını gösteren çalışmalar var. Sigara, içerdiği 5 binin üzerinde zehirli madde ile genetik yatkınlığı olmayanların bile genlerinde değişime (mutasyona) yol açarak kanser riskini artırıyor.

7-40’tan sonra düzenli kontroller ihmal edilmemeli

Meme kanseri riski yaşla birlikte artıyor. Ailesinde kanser öyküsü olmayanlar 40 yaşında, olanlar ise daha erken yaşlarda düzenli kontrollere başlamalı. 40 yaş sonrası kadınlara her yıl meme muayenesi, meme ultrasonu ve mamografi öneriliyor. Meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 5-8’i artmış genetik bir riskten dolayı meydana geliyor yani aile öyküsü de önemli. Halk arasında kalıtsal riskin sadece anne tarafından geçtiğine dair yanlış bir inanış var. Kadınlar ‘Benim annemde, teyzemde yok’ diyerek taramalarını önemsemiyor. Ancak büyüklerimizden gelen genler anne ve babadan eşit olasılıkta geliyor. Ailesinde meme kanseri öyküsü olan, genç yaşta ya da agresif türde meme kanseri tanısı alan kişiler daha erken yaşta kontrollere başlamalı.

KOLTUK ALTINDAKİ SERTLİK VE ŞİŞLİKLERE DE DİKKAT!

Memedeki her kitlenin kanser değildir. Ancak meme kanserinin en önemli belirtisi memede bir kitlenin olmasıdır. Meme kanserinin ağrı ile bir ilişkisi yoktur. Ağrılı bir meme, meme kanseri işareti değildir. Dolayısıyla ağrının olup olmaması bizim açımızdan da pek bir şey ifade etmez. Meme kanseri, lenf yolları ile öncelikle koltuk altındaki lenf bezlerine gider. Koltuk altındaki sertlik ve şişlikler de meme kanseri belirtisi olabilir.

Diyabet Hastalarına Kış Uyarıları

Kandaki şeker miktarının artması sonucu diyabet hastalığı ortaya çıkar.Temel olarak 2 çeşit diyabet var fakat diyabet öncesi dönem, Tip 1 diyabet, Tip 2 diyabet, gebelik diyabeti, çocukluk çağı diyabeti şeklinde farklı sınıflandırmalar da yapılabilir. Tip 2 diyabet toplumda daha çok görülmekte ve hastaların yaklaşık yüzde 90’ınını oluşturmaktadır. Tip 2 diyabetlilerin yüzde 80’i şişmandır. Bu bağlamda Tip 2 diyabete yol açan önemli nedenlerden biri şişmanlıktır.

Kış aylarında günlerin kısalması, aktivitenin yaz aylarına oranla daha az olması metabolizmayı yavaşlatması yanında kalori harcamasını da azaltır ve hastalar kilo almaya daha yatkın hale gelir.

Diyabet hastalarına kış ayları için öneriler

1–Turunçgillede ölçüyü kaçırmayın

Kışın evde daha uzun süre kalmak daha çok ve daha kalorili besinlerin tüketilmesine neden olabilir. Karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin artmasıyla birlikte özellikle portakal, mandalina gibi turunçgiller fazla tüketiliyor. Ölçülü yenildiklerinde vitamin ve enerji deposu olan bu meyveler fazla tüketildiğinde kan şekerinin ayarını bozabilir. Dolayısıyla bu tip gıdaların kan şekerinde artışa neden olacağı bilinmeli ve yeme oranları doktor tavsiyesi ile olmalıdır.

2–Ayak yaralarından korunun

Diyabet hastalarında sinir uçları etkilendiğinde şiddetli ağrıların yanı sıra bu hastalarda his kaybıyla sonuçlanan ve his kaybının yarattığı olumsuzluklarla birlikte ayak yaraları oluşur. Bu yaralar tedavi edilemez ülserlerin neticesinde parmak, bacak, ayak kayıplarına yol açan olumsuzluklara neden olabilir. Ağır şekilde sinirleri hasar görmüş olan hastalar ileri his kaybı yaşayabilir. Kış aylarında evlerinde ısınmak için soba ve benzeri aletleri kullanan hastalar ayaklarını sobanın önünde ısınmak amacıyla uzattıklarında veya sobanın üstünde ellerini ısıtmaya çalıştıklarında fark etmeden ciddi yanıklar yaşayabilir. Yine bu aylarda banyo sırasında fark etmeden çok sıcak suya maruz kalıp çeşitli yanıklara maruz kalabilirler. Özetle üşüyen ayakları ısıtmak için soba, kalorifer, gibi ısıtıcılara yaklaştırılmamalı. Kışın; rahat kesimli, ortopedik tabanlı, iç astarlı ayakkabı ve yumuşak, sıkmayan çorap giyilmelidir. Ayaklar her gün yıkanıp, herhangi bir yara ya da renk değişikliği var mı diye kontrol edilmelidir. Soğuk ve rüzgârdan korunmak için eldiven kullanmaya özen gösterilmeli, ancak nefes alamayan deri gibi eldivenlerden kaçınılmalı.

3–Enfeksiyon riskine karşı cildinize iyi bakın

Diyabetik hastaların cildi enfeksiyon etkenlerine daha yatkındır. Soğuk ve kuru hava, düşük nem, rüzgâr cildin kurumasına ve çatlamasına neden olabilir. Çatlaklar, derideki açıklıklar, enfeksiyonlara yol açabilecek bakterilerin girmesine izin verebilir. Dolayısıyla diyabetli kişilerde bağışıklık sistemlerinin nispeten zayıf olmasını da göz önüne aldığımızda enfeksiyona yakalanma olasılığı ciddi artış gösterir. Sıcak su da cildi kurutabilir. Kuru cilt çatlamaya daha yatkındır ve cildi tahriş ederek kaşınmasına neden olabilir. Bunun yerine ılık su ile duş alabilirsiniz. Kısacası cildinizi korumak, çatlaklara ve tahrişe yol açabilecek cilt kuruluğunu önlemek önemlidir. Bunun için vücudunuzun ve cildinizin iyi nemlendiğinden emin olmak gerekir. Yeterli su alınmalı ve vücut susuz bırakılmamalıdır. Banyodan sonra cilt henüz nemini kaybetmeden losyon, nemlendirici vb. kullanmak ihmal edilmemeli. Ayak parmaklarınız ve genital bölgelere yoğun nemlendirici kullanmaktan kaçını. Cildin kıvrımları arasındaki aşırı nem, mantar enfeksiyonları için en uygun zemindir. Mantar enfeksiyonu, bakterilerin vücuda girmesi ve yayılmasında çok daha ciddi yara enfeksiyonları oluşumu için etkendir.

4–Aşılarınızı olmayı ihmal etmeyin

Diyabet hastaları maalesef enfeksiyon oluşumuna yatkın bireyler. Viral ve bakteriyel enfeksiyonlar hem daha sık görülür hem de daha ağır geçebilir. Bu nedenle kış ayları başlamadan mevsimin influenza aşılarının yapılması gerekir. Ayrıca Covid-19 aşıları da vakitleri geldiğinde yapılmalıdır. Bu hastalarda zatürre açısından da dikkatli olunmalı ve zatürre aşıları yapılmalıdır.

5–Sağlıklı beslenin ve yürüyüş yapın

Kış aylarında da hem beslenmeye hem de egzersize dikkat edilmeli. Yeşil yapraklı mevsim sebzeleri ve salata tüketimi artırılmalı. Vitamin ihtiyacı bu besinlerle de sağlanmalı. Mümkün olduğu kadar haftada 3 veya 4 defa en az 45 dk-1 saat süre ile yürüyüş gibi egzersizler yapılmalıdır.

Kırk Yaş Üstü Kadınlar İçin Sağlıklı Yaşam Önerileri

Kadınlarda 40 yaşından sonra bazı sağlık sorunları kaçınılmaz oluyor. Ancak yaşam tarzında yapılacak değişiklikler ve düzenli kontrollerle bu süreci sağlıklı geçirmenin mümkün .

1-Beslenme düzeninize dikkat edin

Artık 20’lerde ya da 30’larınızda olduğunuz gibi hızlı bir metabolizmaya sahip değilsiniz. Metabolizma hızı ilerleyen yaşla birlikte yavaşlar. Bu da birtakım önlemleri zorunlu hale getirir. Sağlıklı proteinler, sağlıklı yağlar, az miktarda karbonhidrat, sebze ve meyve beslenme rutinimize eklemeniz gerekenlerin başında gelmeli. Beslenme düzeninizde yapacağınız birtakım değişiklikler hem size enerji verecek, hem yavaşlayan metabolizmanıza hız kazandıracak hem de hastalıklarla savaşınızda en donanımlı askerleriniz olacaktır.

2-İyi bir uyku rutini yaratın ve sürdürün

Hem fiziksel hem de zihinsel sağlığınızın korunmasında sağlıklı uyku çok önemli bir rol oynar. Vücut uyku sırasında kendini yenileme eğilimindedir. Doğru uyku obezite riskini azaltır, beyin fonksiyonunuzu olumlu etkiler, konsantrasyonunuzu ve performansınızı artırır. Günde 8 saat uyumak vücudunuzun bağışıklığını artırır.

3-Meme muayenenizi ihmal etmeyin

Meme kanseri riski 40 yaş üstü kadınlarda daha genç kadınlara göre 4 kat artış gösterir. Tansiyon, kolesterol, göz muayenesi, şeker seviyesi gibi çeşitli sağlık taramalarınızın yanında düzenli aralıklarla meme muayenenizi de yaptırın.

4-Yaşamsal öneme sahip testleri aksatmayın

Rahim ağzı kanserinin erken teşhisinde yıllık PAP Smear testi büyük öneme sahiptir. Yine kolon kanseri için dışkı ve kan testlerinin yanı sıra kolonoskopi hayati öneme sahip testler arasındadır. 40 yaşı geride bıraktıysanız bu testleri hayatınızın kalan yarısının rutinleri arasına yerleştirmelisiniz.

5-Kalsiyumla dost olun kemiklerinizi koruyun

40’lı yaşlarda kemik erimesi dediğimiz osteoporoz yavaş yavaş başlar. Düzenli spor ve egzersiz, kalsiyum miktarını artırmak, güneş ışınlarından doğru şekilde faydalanmak bu süreci daha sağlıklı geçirmenize yardımcı olabileceği gibi doktorunuzun önerisiyle kalsiyum takviyesi de alabilirsiniz.

6-Vücudunuzu ve beyninizi beslemek için protein tüketin

Protein vücut tarafından dokuları onarmak ve inşa etmek için kullanılır. Aynı zamanda kasların, kemiklerin, kanın ve cildin yapı taşıdır. Günde iki kez protein yapıtaşı olan amino asitlere sahip yiyecekler tüketmek, beyindeki ruh halini yükselten nörotransmitter seviyelerini artırır. Bu da depresyon belirtilerini ortadan kaldırır ve hafızayı güçlendirir. 40 yaşından sonra vücut daha fazla kas kütlesi kaybetmeye başlar. Protein tüketimi bu kaybın yarattığı yıkımı da ortadan kaldırır.

7-Düzenli egzersiz yapın

Yaş ilerledikçe vücut daha çok yağ depolar, daha fazla kas kütlesi kaybeder ve kemik yoğunluğu azalır. Vücutta oluşan bu değişiklikler düzenli egzersiz ve sporla dengelenebilir. Unutmayın, 40 yaşından sonra oluşturacağınız spor rutini ve fiziksel aktivitelerinizi artırmak yaşlılık kumbarasına atacağınız en değerli yatırımdır.

8-Beyninizi aktif tutun

40 yaşından sonra kas kütlesinin azalması, cinsel hormonlarınızın salınımının yavaşlaması ve daha birçok değişimden bahsedebiliriz ama en büyük değişim hiç şüphesiz ki beyinde meydana gelir. Hafızanız eskisi kadar keskin olmayabilir ve yavaş yavaş bunama belirtileri bile görülebilir. Bunu durdurmak hatta tersine çevirmek tamamen elinizde. Yeni bir dil öğrenmek, hafıza testleri çözmek, sudoku veya bulmaca çözmek, daha sosyal bir hayat sürmek, çeşitli spor aktiviteleriyle ilgilenmek, dans etmek, şarkı söylemek kısacası hayatın içerisinde aktif halde yer alacağınız her hareket sizi daha sağlıklı ve mutlu kılar. Akdeniz tipi beslenme de Alzheimer hastalığı riskini neredeyse yarı yarıya azaltır.

9-Stresinizi kontrol altında tutun

Stres vücutta doğal kalp atış hızını engelleyerek artan kan basıncı, düşük libido ve daha hızlı hücre ölümü gibi sağlıksız değişiklikleri tetikleyebilir. Meditasyon yapabilir, uyku düzeninize dikkat edebilir, düzenli egzersize hayatınızda yer verebilir, sizi negatif düşüncelere sürükleyen insanlardan uzak durabilirsiniz.

10-Bağırsak sağlığınızı koruyun

40 yaşından sonra, kabızlık, hazımsızlık, kilo değişimi ve sürekli yorgunluk, sağlıksız bir bağırsak nedeniyle karşılaşabileceğiniz sağlık sorunlarından bazılarıdır. Sağlıklı bir bağırsak, daha iyi sindirime ve enfeksiyonlardan korunmanıza yardımcı olur.

11-Diyabete karşı önlem alın

Bunun için, kan şekeri seviyenizi düşük tutmaya çalışın, düşük doymuş yağ diyetine ve düzenli egzersize hayatınızda daha fazla yer verin.“Beynin diyabeti” olarak bilinen Alzheimer riskini ortadan kaldırabilmek için varsa diyabetinizi kontrol altına almalısınız.

12-Daha fazla su için

Özellikle 40 yaşın üzerindeki kadınlar için en ciddi sağlık sorunlarından biri de susuzluktur. Yaşlanmaya başlayan vücudun su tutma yeteneği azalır ve daha fazla su kaybeder. Düzenli su içmek vücut ısısını düzenler, kaslara kan pompalar, organların besinleri rahat emmesine yardımcı olur ve vücudu toksinlerden arındırır.

Kış Aylarında Sağlıklı Kalmanın Yolları

Covid-19 pandemisiyle birlikte insanlardaki bağışıklık sisteminin düşüşe geçtiğini belirten uzmanlar, soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklara karşı alınması görülen belirtileri ve alınması gereken önlemleri sıraladılar.

Direnç Düşüklüğü & Halsizlik

Nezle veya grip olduğumuzda bağışıklık sistemimiz tepki verir. Bu tepkinin bir kısmının, vücudu o belirli enfeksiyon türünü hatırlaması ve bir dahaki sefere onunla savaşacak antikorlar ve hücreler üreterek daha hızlı tepki vermesi için eğitmektir. “Hafıza yanıtı yeterince iyiyse, ikinci veya sonraki seferlerde herhangi bir belirti bile görmeyebiliriz.”
“Bununla birlikte, karantina sırasında soğuk algınlığına maruz kalma oranımız azaldığı için, ‘hafıza tepkimiz azalabilir ve bu nedenle daha duyarlı olabiliriz’ .

Ofis ve Sosyal Ortamlar

Ofis ya da restoran gibi kalabalık ortamlardaki kapı kollarına dokunmaktan kaçınmak için bir mendil kullanmanızı öneriyoruz: “Enfeksiyonun yayılma tehlikesi olduğunu düşünüyorsanız, bu yapılacak klasik bir yöntem.”

Ancak  bir virüse karşı doğal bağışıklık oluşturmanın tek yolun ona maruz kalmaktır: “Yani, kendimizi herhangi bir enfeksiyona yakalanmaktan tamamen korursak, o zaman savunmasız kalırız.”

Maske Takmak

Covid-19 pandemisiyle birlikte hayatımıza giren maskeler, son zamanlarda artık pek tercih edilmiyor.

Grip Aşısı Olmak

Uygun olanları aşılarını yaptırmaya çağırıyoruz

Dinlenmek

Sahip olabileceğiniz en iyi savunma; dengeli bir diyet, egzersiz yapmak, kendinizi formda tutmaktır, böylece bağışıklık sisteminizi formda tutarsınız.

Size bir virüs bulaşmış olabilir ancak herhangi bir belirti göstermeden virüsü atmanız daha olasıdır, çünkü çoğu enfeksiyon asemptomatiktir (bu sadece Covid-19 için değil, tüm virüsler için geçerli). Buna buzdağı enfeksiyonu kavramı denir. Buzdağının dibi asemptomatiktir, sonra yukarı çıktıkça hafif bir hastalık olur, sonra daha şiddetli bir nezle, sonra grip, sonra zatürre, sonra buzdağının görünen kısmındaki küçücük oranda insanlar ölecek. Ama çoğu insan bu bilgiyi bir kenara atıyor.

Hasta Olmak

Birkaç gündür soğuk algınlığınız var. Bu sabah gördüğünüz arkadaşınızda Covid-19 olduğunu öğreniyorsunuz. Enfekte olduğumuzda iki yanıt var: “İlk cevaba spesifik olmayan bir cevap diyoruz. Hücrelerin herhangi bir virüsü çoğaltmasını engelleyen interferon adı verilen kimyasal bir salınım elde edersiniz. Başka bir deyişle, bir enfeksiyon kaptıysanız, o ilk birkaç gün, belki de bir hafta, spesifik olmayan etki nedeniyle başka virüslere yakalanma olasılığınız daha düşüktür. İkinci yanıt, yalnızca o virüse karşı çalışan antikorların üretilmesidir. Size bir aşı yapıldığında, üretilen antikorlardır. Dolayısıyla, grip aşısı ve Covid-19 aşısı (uzmanlar her ikisini de uygun olanlara şiddetle tavsiye ediyor) olduysak, başka virüslere karşı korunuyor olmuyoruz.

Kalp Krizine Karşı Hayat Kurtaran 5 Öneri

Kalp krizine acil müdahale etmek ve hayati tehlikeyi önlemek için belirtilerin tanınması ve kriz anında vakit kaybedilmemesi gerekir

Kalp damarlarında ani tıkanma sonucu ortaya çıkan kalp krizi bazen şiddetli göğüs ağrısı ile gelirken bazen de terleme ve bulantıyla kendini gösterebiliyor

Kalp krizi riskini artıran nedenleri bilin

Kalp krizi kalbi besleyen atar damarların ani olarak tıkanmasıdır. Bu durum genellikle damar sertliğine bağlı olarak gelişir. Damar sertliği gelişiminin en sık sebepleri ise hipertansiyon, şeker hastalığı, sigara ve kolesterol yüksekliğidir. Yıllar içerisinde kalbi besleyen damarlarda plak oluşur. Bu plakların aniden yırtılarak tam veya tama yakın tıkanması kalp krizine sebep olur. Kalp krizi geçiren her üç kişiden biri daha hastaneye ulaşmadan hayatını kaybeder. Bu nedenle erken tanı ve tedavinin çok önemli olduğu kalp krizinde şikayetlerin geçiştirilmemesi ve hastaneye acil başvurulması gerekir.

Bu belirtileri önemseyin

Kalp krizi belirtileri çok çeşitli işaretlerle ortaya çıkabilir. İşte en sık görülen şikayetler:

  • Baskı, sıkışma tarzında genellikle üzerine biri oturmuş şeklinde tarif edilen 15 dakikadan uzun süren göğüs ağrısı.
  • Omuz, kol, sırt, boyun, çene, dişler veya üst karın bölgesine yayılan ağrı veya rahatsızlık hissi.

Bunların yanı sıra nadir görülen ama ani gelişen şikayetler de şöyle sıralanabilir…

  • Bulantı ve soğuk terleme.
  • Ciddi nefes darlığı.
  • Baş dönmesi, sersemlik hissi.

Bu şikayetler genellikle kadınlarda, yaşlılarda, kontrolsüz şeker hastalığı ve böbrek yetersizliği olan kişilerde ortaya çıkar. Bu belirtiler aniden gelişirse ve 15 dakikadan uzun sürerse 112 aranmalı ve acil servise başvurulmalıdır.

Kalp krizi geçirdiğinizi düşündüğünüz an bunları yapın

  • İlk yapmanız gereken belirtileri geçiştirmeden yardım istemektir. Eğer yalnızsanız en yakınlarınızı aramaktan çekinmeyin. Maalesef özellikle yaşlı bireyler, yakınlarını rahatsız etmemek adına şikayetlerini geçiştirme çabasına girerler. Oysa şikayetlerden birini hissediyorsanız aile bireylerinize muhakkak haber verin.
  • Tek başınıza araba kullanarak hastaneye gitmeye çalışmayın. 112’yi arayın. Eğer araba kullanırken yukarıda belirtilen şikayetleri yaşarsanız yol kenarına park etmeye çalışın ve yardım isteyin.
  • Kuvvetli öksürmekle kalp krizini durdurmak mümkün değildir. Sosyal medyada bu ve buna benzer güvenilir sağlık kuruluşları tarafından önerilmeyen bilgilere itibar etmeyin.
  • Tansiyonunuzu bilmiyorsanız dil altı denilen tansiyon düşürücü ve göğüs ağrısını azaltıcı ilacı kullanmayın. Kalp krizi sırasında tansiyonunuz normalden daha da düşük olabilir. Dil altı kullanmanız durumu daha da kötüleştirebilir.

Kalp krizi geçiren birine bilinçli davranın

Yanınızdaki birinin kalp krizi geçirdiğinden şüpheleniyorsanız ilk yapmanız gereken acil yardım için 112’yi aramak olmalıdır. Panik yapmadan önce kişiyi hareket ettirmemeye çalışın. Mümkünse uzanmasını sağlayıp, varsa kemer ve kravatını gevşetin. Rahat hava alabilmesi için de odayı havalandırın. Kişi ani bilinç kaybı yaşarsa ilk yardım eğitimi almadıysanız müdahalede bulunmayın.

Önlem almayı unutmayın

Kalp krizi riskimizi büyük ölçüde azaltabiliriz, fakat tamamen ortadan kaldıramayız. Sağlıklı yaşam olmazsa olmazımızdır. Normal kiloda kalmaya gayret etmek, sağlıklı beslenmek, sigarayı bırakmak, uyku düzenine dikkat etmek, fiziksel aktivite yapmak ve düzenli kontrole gitmek ilk adımlarınız olmalıdır.

Tansiyon değerlerini normal seviyelerde tutmak kalp krizi riskini azaltan en büyük etmendir. Belirli aralıklarla tansiyonumuzu ölçmek çok önemlidir. Sinsi bir hastalık olan hipertansiyon çoğunlukla belirti vermez. Belirti vermesini beklemeden aralıklı takip etmek en önemli koruyucu faktördür. Yine hipertansiyon hastalarında en büyük sorunlardan biri şikayet yapmadığı için ilaçların aksatılmasıdır. Tansiyon değerlerimiz kontrol altında olacak şekilde ilaçlarımızı kullanmalıyız.

Şeker hastalığının kontrolü de kalp krizi riskini büyük oranda azaltır. Düzenli beslenme ve önerilen şekilde ilaçların kullanılması ile risk azaltılabilir.

Kolesterol yüksekliği, damar sertliğinin en önemli nedenlerinden biridir. Yaklaşık olarak kolesterolün yüzde 20’si beslenmeden etkilenir. İşlenmemiş bitkisel besinlerden zengin, hayvansal ürünlerden fakir Akdeniz diyeti tarzı beslenme kolesterolde etkin düşüşe sebep olur. Buna rağmen damar sertliği var ise kolesterol düşürücü ilaçlara başlanması kalp krizi riskini azaltır.

Akciğer Kanserinin 8 Önemli Sinyali

Sigara içen kişinin bir de aile öyküsü varsa, hava kirliliği olan yerde yaşıyor ya da çalışıyorsa, risk katlanıyor. Akciğer kanserinin erken evrede teşhis edilebilmesi için belirtilerde zaman kaybetmeden doktora başvurulması ve yakınması olmasa dahi sigara içen 40 yaş üstü kişilerin yıllık akciğer tomografilerini yaptırmaları çok önemli

Akciğer kanseri dünyada her iki cinsiyet göz önüne alındığında en sık görülen kanser türü olarak ilk sırada yer alıyor.

Akciğer kanseri genellikle erken evrede belirti vermemesi ve tipik belirtilerinden biri olan öksürük yakınmasında sigara tüketen hastaların ‘Sigara öksürtüyor’ düşüncesiyle zamanında hekime başvurmamaları nedeniyle sıklıkla ileri evrede tanı alıyor. Oysa erken tanı konulduğunda tümörün ameliyatla çıkartılma şansı oluyor ve tedaviden daha başarılı sonuçlar alınıyor.

Peki, hangi belirtilerde zaman kaybetmeden bir hekime başvurmak gerekiyor?

Uzamış öksürük

Özellikle sonbahar ile kış mevsiminde en sık görülen yakınmalardan biri oluyor öksürük. Genellikle üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları, alerjiler, astım ile KOAH hastalıklarından kaynaklanıyor. “Ancak kuru ya da balgamlı öksürük, özellikle de kanlı balgam varsa akciğer kanseri için önemli bir belirti olabiliyor”
Sigara içen kişilerin çoğu KOAH hastası oldukları için öksürüğün bu hastalıktan veya sigaradan kaynaklandığını düşünüp, hekime başvurmuyorlar. Bunun sonucunda da tanıda gecikme yaşanıyor. Erken tanı için özelikle sigara içen kişilerin öksürükleri 2-3 haftayı geçtiyse, mutlaka muayene olmaları gerekiyor. Eğer balgamda kan varsa, bu sürecin beklenmemesi büyük önem taşıyor.”

Kanlı balgam

Balgamda kan KOAH, zatürre ve tüberkülozun yanı sıra akciğer kanserinin de önemli belirtileri arasında yer alıyor. Prof. Dr. Çuhadaroğlu, “Kırmızı taze kan akciğer dışındaki bir sorundan, örneğin burun ve diş etinden kaynaklanabiliyor. Kahverengi kan genellikle mide sorunlarına işaret ediyor. Kan balgamla karışık ise akciğer kanserinin belirtisi olabileceği için zaman kaybetmemek gerekiyor” dedi.

İştahsızlık ve kilo kaybı

İştahsızlık ve kilo kaybı akciğer kanserinde sık görülen belirtilerden. İstemsiz kilo kaybının kanserde çoğu zaman ileri evre belirtilerindendir. Ancak burada genelleme yapılamaz, istemsiz kilo kaybı akciğer kanserinin tüm evrelerinde olabiliyor. Hatta erken evre belirtisi olarak gelişirse, erken tanı imkanı da sağlıyor.

Halsizlik

Tüm kanser türlerinde olduğu gibi, halsizlik akciğer kanserinde de oluşan önemli bir belirti. Halsizlik her evrede görülebiliyor, dolayısıyla akciğer kanserinin erken dönem habercisi olabiliyor. Kanser hücrelerinin metabolizması çok fazla çalıştığı için normal hücrelere göre kat kat fazla enerji tüketiyorlar. Akciğer fonksiyonlarını da bozarak nefes darlığı da yapmaları nedeniyle ciddi halsizliğe yol açabiliyorlar.

Sık zatürre geçirmek

Sık sık zatürre oluyorsanız, hele birde akciğerin hep aynı bölgesinde ise sorun, altta yatan neden akciğer kanseri olabiliyor.Bu tabloda bronkoskopik incelemeyle hava yollarına gönderilen bir bronkoskop ile hava yolunun içinin görüntülendiğini, şüpheli durumda parça alınarak biyopsiye gönderilir.

Nefes darlığı

Nefes darlığı akciğer kanserinin tipik belirtilerinden. Tümörün hava yolunu tıkaması sonucu oluştuğu için ileri evre belirtileri arasında yer alıyor. Akciğer kanserinde nefes darlığının şiddetinin kısa sürede, örneğin günler haftalar içinde daha da artar, “Akciğer kanseri hastalarının önemli bir çoğunluğunda aynı zamanda KOAH hastalığı da oluyor. Bu nedenle hastalar nefes darlığının KOAH’tan kaynaklandığını düşünerek maalesef hekime başvurmakta gecikebiliyorlar”

Göğüs ağrısı

Göğüs ağrısı akciğer zarının ya da kemiklerin tutulumundan kaynaklanabiliyor ve akciğer kanserinin ileri evresinde gelişiyor. Ancak öksürük sırasında göğüste yeri tanımlanamayan bir ağrı olabiliyor ki bu belirti her evrede görülebiliyor. Bunun nedeni ise akciğer kanserinde hava yollarının kitleyi yabancı bir cisim sayarak atmaya çalışması. Kitleyi atamaması sonucu da inatçı ve ağrıya yol açabilen şiddetli öksürük oluşabiliyor.

Ses kısıklığı ve yutma güçlüğü

Ses kısıklığı ve yutma güçlüğü; soğuk algınlığı ile reflü gibi daha masum nedenlerin yanı sıra genellikle larenks kanserinden kaynaklanıyor. Ancak akciğer kanserinde de görülebiliyor. Bu kanser türünde ses kısıklığı ve yutma güçlüğü sinir ya da doğrudan ana hava yolu tutulumuna işaret ediyor.

Yüksek Kolestrol

Yüksek kolesterol bir kişinin LDL kolesterolünün 190 mg/dL’nin üzerinde olması, LDL değeri 160 mg/dL üzerindeyken bir risk faktörünün eşlik etmesi veya 130 mg/dL üzerindeki LDL değerlerine 2 farklı risk faktörünün eşlik etmesi olarak tanımlanabilir. Uzmanların uyarıları, kolestrol belirtilerini kendisinde fark eden kişilerin hekimlerine başvurmaları yönündedir.

Kolestrol Neden Yükselir?

Bu durumlar kolesterol seviyesi yüksekliğine neden olabilir:

  • Aşırı kilolu ya da obez olmak,
  • Sağlıksız beslenme alışkanlıklarına sahip olmak,
  • Düzenli egzersiz yapmamak,
  • Tütün ürünleri kullanmak,
  • Ailede yüksek kolesterole sahip bireylerin olması,
  • Şeker hastalığı,
  • Böbrek hastalıkları,
  • Hipotiroidizm,
  • Bel çevresinin erkeklerde 100, kadınlarda 89 santimetrenin üzerinde olması.

Kolestrol Tanısı Nasıl Koyulur?

Kolesterol seviyelerinin tespit edilmesi lipid paneli olarak ifade edilen bir kan tetkiki sonucu elde edilir. Kolestrol değerinin yanında LDL,HDL ve trigliserit seviyelerine bakılır. Hekim, hastasından kan örneği alır fakat kan öncesi 12 saat aç kalınması istenir.

Kolestrol Risk Grubunda Kimler Var?

  • Kolestrol risk grubunda şu kişiler yer alır;
  • Erkeklerde 45, kadınlarda 55 yaşın üzerinde olmak,
  • Ailede aterosklerotik hastalık yaşayan kişilerin olması,
  • Hipertansiyonu olanlar,
  • Şeker hastalığına sahip olanlar,
  • Tütün kullanan kişiler,
  • HDL değeri düşük olanlar.

E-Hizmetler

7/24 Kolay & Hızlı Randevu

Özkaya Tıp Merkezi Özkaya Tıp Merkezi
0(312) 417 8585