Nedeni tam olarak bilinmeyen ve kendisini baş dönmesi, işitme kaybı ve kulak çınlaması ile gösteren Meniere hastalığı, yaşam konforunu önemli ölçüde etkiliyor. Ağırlıklı olarak 40 yaş üstünde görülen Meniere hastalığı, kadınlarda daha sık izleniyor. Özellikle tuz kullanımının kısıtlandığı özel bir diyet programının uygulandığı bu hastalığın farklı tedavi yöntemleri bulunuyor.
Meniere hastalığı, işitme kaybı, kulak çınlaması ve baş dönmesi şikayetleri ile karakterize bir iç kulak hastalığıdır.
Meniere belirtileri farklı olabilmektedir. Bu hastalığın başlıca belirtileri şu şekildedir:
Baş dönmesine bulantı, kusma, çarpıntı, ishal, terleme, ölüm korkusu eklenebilir. Bu belirtilerin bir kısmı hastalığın panik atak nöbetleriyle karışmasına neden olabilir. Baş dönmesi aniden başlar, 20 dakika ile 24 saat arasında sürebilir. Ancak genellikle 2 saatin altında sonlanır. Hiçbir zaman 24 saati geçmez.
Baş dönmesi başlamadan önce bazen kulakta dolgunluk hissi oluşabilir. Gerginlik, stres ve aşırı tuz alımı baş dönmesi ataklarını başlatabilir. Baş dönmesi atakları arasında hasta tamamen normal ya da hafif dengesiz olabilir. Hastaların %2’sinde bilinç kaybı olmadan denge kaybı ve yere düşme atakları olabilir.
İşitme kaybı baş dönmesi olduğu dönemde olur ve kalın seslerdedir (alçak frekanslardadır). Hastalığın ilk zamanlarında baş dönmesi atakları sonrasında azalan işitme düzelir. Fakat ilerleyen yıllarda atak sonrasında da işitme kaybı kalıcı hale gelir. Dalgalanmalara ilk 5 yıl içinde daha çok rastlanır.
Kulak çınlaması hastadan hastaya değişir ve uğultu şeklindedir
Bu belirtiler dışında
· Bulantı,
· Kusma,
· Baş ağrısı gibi şikayetler de Meniere hastalığı olanlarda ortaya çıkabilecek diğer belirtiler arasında yer alırlar.
İç kulaktaki tüp yapıların içerisinde yer alan sıvı seviyesindeki değişiklikler sonucu meniere hastalığının oluştuğu düşünülür. Vücudun bağışıklık sisteminin kendi doku ve hücrelerine karşı antikor oluşturarak harabiyete neden olduğu otoimmün hastalıklar, alerjiler ve genetik problemler de Meniere hastalığı sebepleri arasında bulunur. Sistemik lupus eritematozus, ankilozan spondilit ve romatoid artrit, Meniere hastalığı ile ilişkili otoimmün hastalıklar arasında yer almaktadır.
Meniere hastalığının tanısının konulmasında en yardımcı olan unsur hastanın hikayesidir. Çok iyi hikâye ile hastaların baş dönmesinin meniere olup olmadığı konusunda ilk şüphe oluşur. Muayene sonrasında yapılacak ilk tetkik odiometri adı verilen işitme testleridir. Bu testlerde işitme kaybının varlığı ve iç kulağın durumu hakkında bilgi edinilir. Kalın seslerdeki iç kulak tipi işitme kaybı Meniere hastalığı için önemli tanı kriteridir. Vestibüler sistem adı verilen denge sistemi ile ilgili yapılabilecek bazı testlerde vardır. Ancak bunlar Meniere hastalığını diğerlerinden ayırmaya pek yardımcı olamazlar. Meniere hastalığını kuvvetle düşündürecek bir yöntem de Gliserol Testi’dir. Bu testte hastaya odiometri yapıldıktan sonra gliserol içirilir. Daha sonra yapılan odyometride işitme kaybında düzelme görülmesi Meniere hastalığı lehinedir. Ancak bu test ancak işitme kaybının dalgalı olduğu dönemde tanıya yardımcıdır. Dalgalanma olan yani erken dönemlerde elektrokokleografi denilen bir tetkikte basınç artışını göstermede yardımcı olur. Bilgisayarlı tomografi veya Manyetik Rezonans (MR) tetkikleri beyinde veya iç kulaktaki tümör ya da yer kaplayan lezyonları ayırt etmek için kullanılabilir.
Meniere hastalığının bir tedavisi yoktur ancak doktorlar hastalık belirtilerini kontrol edebilmek için destek tedavisi verirler. Bazı tedavi yöntemleri şunlardır:
Meniere atağının etkilerini yatıştırmak için bazen bulantı, baş dönmesi ve kusma rahatsızlıklarının belirtilerini tedavi eden ilaçlar verilir. Menieri hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçların kullanım süresi normalde sadece 7 ile 14 gün arasında olup hastaya prokloroperazin veya antihistamin verilmektedir.
Atak esnasında ilacı olabildiğince çabuk almanız ve belirtiler azalmaya başlayana kadar sabit ve hareketsiz bir pozisyona geçmeniz önerilir. Özellikle şiddetli durumlarda, doktorlar prokloroperazin iğnesi yapabilir veya hastayı hastaneye yatırarak kaybedilen sıvıyı telafi etmek için damardan sıvı alınmasını sağlayabilirler.
Eğer baş dönmesi atakları konservatif çözümlerle kontrol edilemiyorsa ve ataklar günlük işleri kısıtlıyorsa aşağıdaki cerrahi işlemlerden biri tavsiye edilebilir:
İşitmeyi koruyan bir kulak ameliyatıdır. Vakaların 1/2-1/3’ünde baş dönmesi ataklarının kontrolü sağlanır. Ancak hiçbir hastada bu kontrol kalıcı değildir. Diğer işlemlere kıyasla daha kısa sürer.
Denge sinirinin iç kulağı terk edip beyine girdiği yerde kesilmesi işlemidir. Baş dönmesi atakların büyük bir kısmı bu ameliyatla tedavi edilebilir ve vakaların çoğunda işitme duyusu korunulur.
Bir tarafın iç kulağındaki işitme ve denge mekanizmalarının harap edilmesidir. Meniere hastasının etkilenmiş olduğu kulağı çok az duyuyorsa bu yöntem tercih edilebilir. Genellikle baş dönmesi atakları kontrol altına alınır.