Kişilik kavramı, bireyin başkalarından farklı ve kendine özgü özellikleri olarak tanımlanarak, kalıtsal özelliklerinin yanında çevrenin birey üzerindeki etkisiyle beraber ortaya çıkan bir kavramdır. Bu özellikler kişinin iç ve dış dünya ile etkileşim halindeyken oluşturduğu duygusal ve davranışsal tepki ve düşünce tarzıdır. Kişisel özellikler, o bireye özel, tutarlı ve ayırt edicidir. Kişilik bozuklukları ise bu yapıdaki sorunları ele alır. Bunlardan biri de borderline kişilik bozukluğu olarak karşımıza çıkar. Borderline yani sınırda kişilik bozukluğu, iş ve sosyal yaşamı olumsuz etkileyen önemli rahatsızlıklardan biridir ve mutlaka uzman yardımı alınması gerekir.
Sınırda veya bilinen adı ile borderline kişilik bozukluğu, davranışlar ve ilişkilerde kararsız ruh haliyle karakterize, günlük yaşantıda işlevsellik sorunlarına neden olan zihinsel bozukluktur. Erken erişkinlikte başlayarak, insan ilişkilerinde, benlik imgesinde, duygulanımda kararsızlık ve dürtüsellik olarak kendini gösterip, davranışların sonuçlarını düşünmeden hareket etmeye, duygu ve davranışlarını kontrolde güçlük yaşatan kişilik örüntüsüdür.
Borderline kişilik bozukluğu oldukça yaygın olup, genel nüfusta %2, kadınlarda erkeklerden üç kat daha fazla oranda görülen, 1930’larda ilk kez Stern tarafından nevroz-psikoz arasında bir durum olarak tanımlanan “Sınır” kavramı ile şekil bulmuştur. Stern’e göre; narsisizm, güvensizlik, aşırı duyarlı olma, aşağılık duygusu gibi özellikleri bünyesinde barındırmaktadır.
Sınır kişilik bozukluğu’nda genel olarak kişilerarası ilişkilerde bozulmayla beliren, duygulanımda dengesizlik ve birtakım dürtüsellik örüntüleri eşlik eder.
Mesleki ve özel yaşamlarında güven ve denge kurma sorunları yaşayan borderline hastaları, kimlik duyguları sağlam şekilde oturmadığından hızlıca hayal kırıklığına uğrarlar ve sıklıkla bunaltı, çökkünlük belirtileri gösterirler. Boşluk ve anlamsızlık hislerinden yakınmaktadırlar. Bu duyguların bir yansıması olarak anti sosyal davranışlar, madde kötüye kullanımı ya da uyuşturucu/uyarıcı madde bağımlılığı, hatta kendilerine zarar verme durumları gösterebilirler.
Semptomları arasında bozulmuş sosyal ilişkiler, dürtüsellilk, güvensizlik, duygusal dengesizlik ve değersizlik bulunan borderline kişilik bozukluğu belirtileri şöyle sıralanabilir:
Borderline kişilik bozukluğu olan kişilerin yaklaşık %70-75‟inde en az bir kez ciddi biçimde kendine kıyım eğilimi görülür, çoğunda intihar girişimi bulunur. Bunların %8– 10’unda tamamlanmış intihar öyküsü bulunmakta olup, bu da genel nüfusa oranla 50 kat daha fazladır.
Aşağıdaki tanı ölçütlerinden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan bir örüntüdür:
Gunderson ve Singer’a göre, borderline kişilik bozukluğunun ayırıcı tanısına göre, bu kişilik örüntüsüne has belirti ve davranışlar arasında, terk edilme, yok olma korkuları ve tedavi sırasında gerilemeler saptanmıştır.
Rorschach (mürekkep testi) gibi yapılandırılmamış psikolojik testlerde garip, mantık dışı, ya da primitif yanıtlar vermelerine karşılık, WAIS gibi daha yapılandırılmış testlerde iyi performans sergilemekte olduklarından, analiz için uygulanacak test ve terapi yöntemlerinin doğru seçilmesi önemlidir.
Borderline spektrumun bir ucunda yer alan bazı tabloların görüldüğü durumlarda antipsikotik ilaçların, duygudurum bozukluğunun eşlik ettiği tabloların tedavisinde ise, daha çok antidepresan ilaçların kullanıldığı bilinmektedir. Madde kötüye kullanımı ve anksiyete bozukluklarının eşlik ettiği durumlarda anksiyolitik ilaçlar verilebilir.
Ancak genellikle, borderline kişilik bozukluğunun tedavisi ilaçtan ziyade terapidir. Araştırmalar; Diyalektik Davranış Terapisi (DBT) ile Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) gibi psikoterapi yöntemlerinin borderline kişilik bozukluğunun tedavisinde etkili olabileceğini göstermektedir.
Ayrıca özellikle intihar eğilimindeki borderline kişilik bozukluğu olan hastalarda kullanılan Diyalektik Davranışçı Terapi gittikçe önemini artırmaktadır. Diyalektik düşünce, terapi seansında özellikle borderline kişilik bozukluğu hastalarında görülen kutuplaşmayı azaltır.