Şizotipal kişilik bozukluğu, psikososyal ve kişilerarası alanı etkileyen ciddi davranış bozukluklarına yol açar. Şizotipal kişilik bozukluğu olan kişiler, kendilerini farklı hissettikleri ve bir yere ait olmadıklarını düşündükleri için diğer insanlarla etkileşim kurmaktan kaçınırlar. Şizotipal kişilik bozukluğu, şizoid kişilik bozukluğu ile karıştırılmamalıdır.
Erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, yakın ilişkilerde birden bir rahatsızlık duyma ve yakın ilişkiye girme yeterliliğinin düşük olması ile kendini gösteren toplumsal ve kişilerarası eksikliklerin yanı sıra bilişsel ve algısal çarpıtmalar ve sıra dışı davranışlar gösteren bir tablodur.
Şizotipal kişilik bozukluğuna biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin etkileşimi neden olabilmektedir. Erken çocukluk döneminde yaşanan travma veya ihmal, annenin duyarsız veya uygunsuz davranışı riski artırabilmektedir.
Şizotipal kişilik bozukluğunda psikoterapi desteği çok önemlidir. Burada amaç; hastaların yavaş yavaş dış dünya ile yeniden temas kurması ve kişilerarası iletişimi geliştirebilmesine olanak sağlanması önceliklidir. Terapi ayrıca, kendi düşünceleri ile gerçek dünya arasında ayrım yapmalarına ve fikirlerini sorgulamalarına yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Stres ve gerginlik, kişinin ilişkilerde gerçekte var olmayan sorunlara odaklanmalarına neden olabilir. Bu nedenle psikoterapi sırasında bu tür stres faktörlerini tanımak ve anlamlandırmak önemlidir. Psikoterapinin diğer amacı; hastanın duygularının daha fazla farkına varmasını sağlamak, bireysel farkındalıklarını geliştirmek ve duyusal aşırı yükün önlendiği koşullar yaratmaktır. Gerekli görülen durumlarda psikiyatri yönlendirmesi ile ilaç desteği de sürece dahil edilebilmektedir.
Şizoid kişilik bozukluğu erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, toplumsal ilişkilerden kopma ve kişilerarası ortamda duygularını kısıtlı gösterme durumudur. Buna eşlik eden;
Kişilik bozukluklarında olduğu gibi, biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonunun neden olduğu varsayılmaktadır. Ebeveynlerin duygusal ihmali, istismarı veya çocuklukta dönemi koşulları bozukluğun gelişmesini tetikleyebilmektedir.
Şizoid kişilik bozukluğu olan kişilerde yakınlık arzusu yoktur, bunun yerine yakın ilişkilere kayıtsızlık hakimdir. Şizoid kişilik bozukluğu, temel olarak yakın sosyal temasları neredeyse imkansız hale getirir. Bu bireyler yalnız vakit geçirmeyi tercih ederler ve genellikle sosyal olarak izole ve yalnızdırlar. Dolayısıyla bu kişilerin yakın arkadaşları yoktur. Bu kişilik bozukluğu, çoğu zaman hastaların duygusal olarak soğuk görünmesine neden olur. Daha çok insanlarla etkileşim içermeyen etkinlikleri tercih ederler.
Psikoterapi hastaların davranışlarını küçük adımlarla değiştirmelerine yardımcı olabilir, böylece başkalarıyla tekrar bağlantı kurmaya başlayabilir ve yavaş yavaş onları tatmin edici bulabilirler. Terapide genellikle oldukça basit tedavi hedefleri seçilir – odak genellikle mevcut sorunları ve stres faktörlerini değiştirmeye odaklıdır. Psikoterapinin yanında ilaçlar desteği de kişinin işlevselliğine bağlı tercih edilebilir.
Şizoaffektif bozukluk depresyon, şizofreni ve mani semptomlarını aynı anda veya dönüşümlü olarak görülmesi halidir. Bu, şizoaffektif bozuklukları şizofreni ile duygusal psikozlar arasında bir yere yerleştirir ve semptomları öncelikle bu iki alanın örtüşen alanından kaynaklanır. Şizoaffektif bozukluğun erken evredeki en yaygın semptomları; yorgun, kayıtsız, karamsar ve hafif agresif temel ruh halini içerebilir. Neşeli, teslimiyetçi ve depresif ruh hali değişimleri de yaygındır. Ek olarak, kaygılı-fobik hastalık belirtileri ortaya çıkabilir. Ayrıca sıklıkla hafıza ve konsantrasyon bozuklukları ya da artan unutkanlık, performansta düşüş ve huzursuzluk ve sinirsel gerginlikler görülebilir.