Tavuk Karası, halk arasında “Gece Körlüğü” olarak bilinen, tıbbi literatürde ise “Retinitis Pigmentosa” olarak adlandırılan genetik bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Bu hastalık erken evrede karanlıkta görmeyi sağlayan retinadaki ‘rod’ hücrelerinin zaman içinde artan kaybına bağlı olarak gece görememe şikayetleri ile başlıyor. İlerleyen evrelerde ise gündüz görüşünü sağlayan ‘kon’ hücrelerinin de kaybı ile devam ederek son evrede hastanın normal yaşantısını sürdüremeyeceği düzeyde görme kaybı ile sonuçlanmasına neden olabiliyor.
Işığı algılamaya yarayan retina içerisinde bulunan doku hücrelerinin hasar görmesi sonrası tavuk karası hastalığı oluşmaktadır. Genetik bozukluk ebeveynlerden aktarılmış ve olguların yarısından fazlası kalıtsaldır. Diğer bireylerde genetik bozukluk ise ilk defa bireyin kendisinde oluşmaktadır. Hastalık kalıtımsal olabileceği için akraba evlilikleri riski artırmaktadır. Kadınlara oranlar erkeklerde bu sağlık sorunu daha sık görülmektedir. Bazen göz dışında diğer organlarında etkilendiği sendrom olarak adlandırılan formları da bulunmaktadır. Hastalığın ortaya çıkma yaşı kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Aynı zamanda hastalığın ilerleme biçimi de olgudan olguya değişkenlik gösterir. Bu sağlık sorunu ile karşı karşıya kalan bireyleri bir kısmı erken yaşta görme yetisini kaybederken bir kısmı yaşam boyu görmesini sürdürebilmektedir. Genellikle ilerleme şekli ailede birbirini taklit etmektedir. Hastaların aile geçmişleri bilinir ise hastalığın seyri konusunda da tahmin yürütmek kolaylık sağlayacaktır.
Görme bozukluğunun altında yatan temel nedeni saptamak için uzman hekim tarafından fiziki muayene ve buna ek olarak hastalık öyküsü gereklidir. Genetik geçişin önemli bir faktör sayıldığı tavuk karası hastalığında akraba evliliği sonrası risk faktörü artmaktadır. Bazı uzmanlara göre a vitamini eksikliği toplumda gece körlüğü olarak bilinen tavuk karası rahatsızlığını tetiklemektedir. Semptomların ortaya çıkmasından sonra kesin tanı ve tedavi sürecinin başlatılması adına hekim değerlendirmesi önem taşımaktadır.
Hastalığın ilk bulgusu genellikle geceleri az görme olarak bilinmektedir. Hastalığın ilk evrelerinde henüz göz muayenesi bulguları bile oluşmadan hastada karanlık adaptasyonu sorunları başlamaktadır. Aydınlıktan, apartman boşluğuna girdiğinde ya da aydınlık odadan karanlık bir odaya girdiğinde önce hareket edemez, ancak bir süre bekledikten sonra ortama uyum sağlar. Aslında normalde sağlıklı insanlarda da böyle bir uyum sorunu söz konusudur. Ancak bu tür hastalar normalin çok üstünde bir sürede adapte olmaktadır. Hastalık ilerleyip rod hücre kaybı artmaya başladıkça hem göz muayenelerinde bulgular başlar hem de hasta artık gece görememeye başlar. İlerleyen evrelerde ise bireylerde tünel görüşü veya dürbün görüşüne (Periferal Görme kaybı) neden olmaktadır. Hastalığın son evresinde ise merkezi görme kaybı oluşur ve nadiren tam körlük ile sonuçlanmaktadır. En genel ve kapsayıcı olarak tavuk karası belirtileri şu şekilde sıralanabilir;
Tavuk karası belirtilerinin ortaya çıkmasından sonra bireylere ERG ve Görme alanı testleri ile kesin tanı konulabilmektedir. ERG testi esnasında yüze ve göz etrafına elektrodlar yerleştirilerek göz ölçümü sağlanmaktadır. Ağrı ve acının çok hafif hissedildiği ERG testinin farklı tipleri vardır. Bu farklı testler farklı amaçlarla uygulanabilmektedir. Görme alanı testlerinde ise görme yetisinin seviyesi belirlenmektedir. Bu sayede görme bozukluğu veya kaybının olup olmadığı tespit edilmektedir. İlerleyen evrelerde direkt muayene ile de tanı konması sağlanmaktadır. Ailede hastalık var ise erken evrede bu testler yardımı ile hastalık tespit edilebilir ve taşıyıcı kişiler de belirlenerek akraba evlilikleri engellenebilir.
Tavuk karası hastalığını durdurabilecek hiçbir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Sadece, bu hastalık sebebiyle oluşabilecek katarakt ve makula ödemi gibi tedavi edilebilecek ikincil hastalıklar için takip yapılır. Hastanın stresi azaltması, sigarayı kesmesi ve anti- ageing beslenme önerileri yanında yüksek A vitamini takviyesi önerilmektedir. Kesin bir tedavisi bulunmadığı için tüm hastalıklarda olduğu gibi birçok alternatif tedavi (akapunktur, sülük, damar cerrahileri…) ve bitkisel ilaç tedavisi tavsiye edilse de bu yöntemlerin hiçbirinin kanıtlanmış bir etkinliği bulunmamaktadır. Hastalığın son evresinde olan hastalar için gen tedavileri ve biyonik göz konusunda çalışmalar sürdürülmektedir. Şimdilik sonuçlar çok yeterli olmasa da ileride yüz güldürücü sonuçlar vermesi beklenmektedir.